<![CDATA[Bakıcı Dadı İnsan Kaynakları: Blog]]> http://bakici-dadi.com/ Bakıcı Dadı İnsan Kaynakları Copyright 2024 by Bakıcı Dadı İnsan Kaynakları <![CDATA[Gebelikte beslenmenin önemi]]> Çocuğunuzun sağlıklı olarak dünyaya gelmesi için gebelik ve emziklik döneminde; fetal gelişme, süt yapımı; besinlere olan gereksinimlerin artması; buna bağlı olarak yeterli ve dengeli beslenme konusunda bilgi edinmeniz gerekir.

Çünkü gebelikte normal metabolizma düzeninizin üzerine, fetal büyümenin eklediği değişiklikler gerçekleşecektir.

Gebelik; dinamik bir süreç olup, plasentanın oluşması, hormonel salgılarında artma ve buna bağlı olarak besin öğeleri metabolizmasının etkilenmesi yani besin emiliminde artış ve besin atımında azalma ile tanımlanabilir.

1. Gebelik Beslenmesinde Temel İlkeler

  • Annenin artan enerji ve protein gereksiniminin karşılanması.
  • Besin öğesi (Enerji, protein, yağ, vitamin, mineral) depolarını dengede tutmak.
  • Bebeğin anne karnında normal büyüme ve gelişmesini sağlamak.
  • Emziklik döneminde yeterli süt salınımını sağlamak için depoları doldurmak.
  • Annenin yaşına, ağırlığına, beslenme alışkanlıklarına ve kaçıncı gebeliği olduğuna göre yani, “Kişiye özgü” beslenme programı düzenlemek.

 

2. Enerji

  • Gebelikte fetüsun büyüme ve gelişmesi, annenin günlük aldığı besinlerin plasenta aracılığı ile fetüse taşınmasıyla olanaklıdır. Artan bu gereksinimleri karşılamak için gebe kadınlara günde 200 -300 ml.’nin ek olarak verilmesi gerekmektedir.
  • Günlük enerji, kompleks karbonhidratlardan karşılanmalı, çay şekeri ve benzeri besinler aşırı tüketilmemelidir.
  • Emziklik döneminde de enerji gereksinimi süt verimini arttırmak için 500 ml. ek verilerek sağlanmalıdır.

 

3. Protein

  • Proteinler vücudun yapıtaşlarıdır; fetusun büyüme ve gelişmesi için günlük besinlerle alınmaları gereklidir.
  • Proteinler hayvansal (Vücut için çok gerekli) ve bitkisel kaynaklı olmak üzere ikiye ayrılırlar.
  • Hayvansal kaynaklı proteinler; biyolojik değeri yüksek et, süt, yumurta gibi besinlerden karşılanmalıdır.
  • Mevsimsel olarak, günlük besinler içinde 4-5 porsiyon sebze yenmelidir.
  • Bitkisel besinlerle beslenen özellikle vejetaryen gebe ve emzikli kadınlarda, yeterli besin tüketimine dikkat edilmelidir.
  • Günlük enerji ve protein alımına dikkat edilerek beslenme programına demir, çinko, kalsiyum, vitamin D, B12 ve riboflavin için destek verilmelidir.

 

4. Yağ

  • Günlük enerjinin büyük bir kısmı yağlardan sağlanır.
  • Yağlar görünür ve görünmez (Besin içinde) ve vücutta etkinliklerine göre gruplandırılır.
  • Günlük besin içinde tereyağı (Süt, yoğurt, peynir içinde bulunur), zeytinyağı ve ayçiçeği, fındık ve balık yağı olarak tüketilmelidir.

 

5. Vitaminler

  • Gebelik ve emziklikle gereksinimler artar.
  • Besinleri hazırlama, pişirme, saklama koşullarına dikkat edilmelidir.
  • Vitamin A, balık, süt, yumurta sarısı, ıspanak, havuç, domates ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunur.
  • Annenin beslenmesinin yanında güneş ışınlarından yararlanması, kendi ve doğacak çocuğun sağlıklı olması için gereklidir.
  • C vitamini; yeşil ve kırmızıbiber, turunçgiller, domates ve patateste bulunan bir vitamin olup, günde en az 4-5 meyve tüketerek beslenilmelidir.
  • Folik asit; koyu yeşil yapraklı sebzeler, et, yumurta, süt ve türevlerinde bulunur ve gebelikte eksik tüketimi sonunda, düşük doğum ağırlıklı bebekler, anemi ve nöral tüp defektleri oluşabilir.
  • B12 vitaminleri sadece hayvansal kaynaklı besinlerden organ etleri, kırmızı et, süt, peynir ve balıkta bulunmaktadır.

 

6. Mineraller

  • Demir, et ve türevleri, sakatatlar, yumurta, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, kuru üzüm, incir, pekmez gibi besinlerde bulunur.
  • Günlük besinlerle tüketilmeli ve muhakkak besinler yanında C vitamini kaynağı olarak taze meyve ve meyve suyu içilmelidir.
  • Kalsiyum, kemik mineralizasyonu, anne sütü ve bebek için çok gerekli bir mineral olup süt, yoğurt, peynir, pekmez, fındık, kuru baklagiller gibi kaynaklarda bulunur.
  • Günlük besinlerde 500 ml. süt veya yoğurt tüketilmelidir.
  • Çinko, büyüme - gelişme ve protein yapısındaki enzimler için gerekli bir mineral olup, et, deniz ürünleri, süt ve türevleri, yumurta ve yağlı tohumların tüketilmesi çinko alımı için gereklidir.
  • Posa, yeterli sebze ve meyve, kuru baklagiller ve kepekli ekmek tüketimi ile gebeliğe bağlı gelişen kabızlığın önlenmesi ve bağırsak işlevlerinin düzenli olması için gereklidir.

 

7. Besin Grupları

  • Süt ve ürünleri: (3 porsiyon) Süt, yoğurt, peynir, çökelek (Günlük 1 su bardağı süt, 1 su bardağı yoğurt, 2 kibrit kutusu peynir).
  • Et grubu: (3 porsiyon) Her çeşit et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller (1 adet yumurta, 2 porsiyon etli sebze yemeği, 2 porsiyon kuru baklagiller).
  • Taze sebze ve meyveler: (5-9 porsiyon) Yeşil yapraklı sebzeler, turunçgiller, domates.
  • Tahıllar: (3-8 porsiyon) Ekmek, pirinç, bulgur, makarna, börek.

 

8. Sıvı Tüketimi

Günde 2-3 litre su tüketimi önerilir.

9. Öğün Sayısı

Günde 6 kez besin tüketilmesi, azar azar, sık sık yeme ve öğün atlanmaması önerilir.

10. Hamilelik döneminizde dikkat etmeniz gerekenler

  • Fazla kilo alımını önlemek için şekerli, unlu ve yağlı besinleri öneriler doğrultusunda tüketin.
  • Beyaz et (Tavuk-balık) tercih edin ama haftada en az 2 kez kırmızı et yemeyi ihmal etmeyin
  • Organ etleri, salam, sosis, sucuk, pastırma tüketimini sınırlayın.
  • Kızartma, kavurma, taze olmayan besinler tüketmeyin.
  • Günlük tuz alımını sınırlı tutun (2-5 gr./gün) ve iyotlu tuzları tercih edin. 
  • Çevrenizin ve besinlerin temizliği, siz ve bebeğiniz için çok önemli; sebze-meyveleri iyice yıkayın, kuru baklagiller ve tahılların saklanma koşullarına dikkat edin (Küf/ Aflatoksin). Besinleri korumak için kullanılan böcek ilaçları ve kimyasallardan uzak durun.
  • Kahve, çay tüketimini azaltın, özellikle yemeklerin üstüne içilen çay ve kahve aldığınız besin değerlerini azaltır.
  • Alkol ve sigaraya tamamen veda edin. Tüketilen ortamlarda asla bulunmayın.
  • Gebelikte kullanılan ilaçlar fetüse zarar verebilir, doktor denetiminde ilaç kullanın.
  • Gebelikte bulantı ve kusma ilk haftalarda görülen ve besin alımını güçleştiren bir durumdur.
  • Az ve küçük öğünler halinde besin alın ve bol sıvı tüketin. Özellikle sabah öğünlerinden önce ekmek, kraker yiyin ve sıcak bitki çayları için.
  • Yağlı, kokulu, baharatlı yiyeceklerden (Yağlı et, yağlı soslar, kaymak, krema) uzak durun.
  • Kabızlık sorununuz varsa, önerilen sebze - meyveleri kabuklarıyla tüketerek posa alımını artırabilirsiniz. Aç karnına ılık su, kayısı, mürdüm eriği ve komposto bu durumun giderilmesine yardımcı olacaktır.
  • Hazır yiyecek ve içecekleri (Hazır çorba, meşrubat, hazır meyve suları, et suyu ve benzeri çeşni verici tabletleri) tüketmeyin.  
]]>
Sat, 22 Dec 2018 01:12:02 GMT
<![CDATA[Bebeklerde hıçkırık :)]]> Evde hıçkırığı geçirmek için uygulanabilecek yöntemler :
 
  • Öncelikle beslemeye dikkat edilmesi gerekir. Bebek, emzirme sırasında bir miktar havayı da beraberinde yutar. Midede hapsolmuş havayı her 5-6 dakikada bir bebeği geğirterek ağızdan çıkarmak gerekir, yani gazın çıkması için emzirmenin sonunu beklemek yetersiz olacaktır. Böylece midedeki gerginlik azalır ve hıçkırık refleksinin başlaması önlenmiş olur. Özellikle hıçkırığın çok fazla olduğu bebeklerde bu hususa dikkat etmek gerekir. Ağza damlatılan 1-2 damla limon suyu, hıçkırığı geçirmek için kullanılan bir diğer yöntemdir. Bazen hekimin önereceği ilaçları kullanmak da gerekebilir.

 

]]>
Wed, 07 Feb 2018 00:53:17 GMT
<![CDATA[Bebek beslenmesinde doğru bilinen yanlışlar]]> Anne sütünün bebek beslenmesinin en önemli parçası olduğunun altını çizen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Şemsettin Ayçiçek’e göre bebek beslenmesinde doğru bilinen yanlışlar :

Bebekler için anne sütü ilk 6 ayda tartışmasız en iyi ve en önemli besin kaynağıdır. Bebeklerin anne sütünü 2 yaşına kadar alması faydalıdır. Emzirme, anne ve bebek bağının güçlenmesini sağlar, annede süt yapımının uyarılmasında da emzirme etkilidir. 

Uzm. Dr. Ayçiçek, bazı bebeklerde anne sütünün yeterli gelmediği durumların olabildiğini belirterek, bunun için bebeklerin günlük, haftalık ve aylık kilo alımlarını değerlendirdiklerini söyledi. Anne sütünün yeterli gelmemesi, stres kaynaklı süt kesintilerine karşı öncelikle annenin süt artırıcı ürünler kullanmasını ve bol sıvı gıda ile beslenmesini tavsiye ettiklerini eğer çözüm olmuyorsa mama önerdiklerini ifade eden Uzm. Dr. Şemsettin Ayçiçek, “Annedeki bazı hastalıklar ve ilaç kullanımı gibi nedenlerle bebeğin anne sütü almasına engel oluşturabilecek durumlarda ise mama kullanımını hemen başlatabiliyoruz” dedi.
 

Bebeğinizin ilk 1 yaşında inek sütü kesinlikle verilmemelidir. İnek sütü anemi, bağırsak kanamaları ve alerjiye neden olabilir. Bebeğiniz 1 yaşını doldurduktan sonra inek sütü 1-2 hafta boyunca birebir ölçülerde sulandırılarak verilir ve sonrasında tam süte geçilir. Bebeğinize günlük 2 su bardağından fazla inek sütü vermemelisiniz. Pirinç unu ve nişasta gibi ürünler protein, vitamin ve mineral ihtiyacını formül mamalar gibi karşılamaz. Bebeklere ilk 6 ay ek besin verilmez. İlk 6 ay anne sütü ve gerekirse formül mama alan bebekler hazır olduklarında ek besine geçilir. Ek besine geçerken hazmı kolay olan, alerjik olmayan, katkısız, taze ve doğal gıdalar seçilmelidir. Bebeğin alışması için her yeni besine azar azar başlanmalı ve giderek artırılmalıdır. Tek gıdayla başlanıp 3 gün arayla yeni gıdalar denenebilir.

Ek besine geçerken, bebeğinize gıdaları tok karnına tattırmanız uygun değildir. Bebeğiniz açken bu gıdalar verilmelidir. Böylelikle 3 günlük takiplerle bebeğinizin vücudunda, alerjik reaksiyonlar, kabızlık, ishal bulguları gözlemleyebilirsiniz. Bir gıdaya bağlı alerjik bir reaksiyon gözlenirse ara verilerek yeni bir gıda tercih edilebilir. Bebeğiniz bir gıdaya alerjik reaksiyon geliştirdiğinde o gıdayı tamamen kesmeyin. 20 gün sonra tekrar deneyin. Sağlıklı olduğunu düşündüğünüz her meyve ve sebzeyi her mevsim bebeğinize yedirmeye çalışmayın. Meyve ve sebzelerin o mevsimin ürünü olmasına ve tazeliğine dikkat edin. Bebeğinizin yiyeceği gıdayı sabah bol bol hazırlayıp akşam da veririm diye düşünmeyin. Beklemiş meyve suları, meyve ve sebze püreleri hem kontamine olur hem de içindeki vitaminleri yitirir. Verdiğiniz her bir yiyeceğin hijyen ve temizlik kurallarına uygun olduğuna dikkat edin ve hemen tazeyken bebeğinize verin. 

Metal rende, bıçak, çırpıcı, el blenderi gibi metal içeren aletlerle bebeğinizin yiyeceklerini kesip parçalamayın. Çünkü meyve ve sebzelerin vitamin değerleri metalle birleştiğinde önemli ölçüde değer kaybına uğrar. Bu nedenle bebek ek gıdalarının hazırlanmasında cam rende önerilir. Mercimek çorbasına ilk 6 ayda vermeye başlamayın. Mercimek çorbası hazımsızlık yapabileceği için geç dönemde verilir. Gıdalara karşı verdiği aşırı reaksiyon nedeniyle kabız ve ishal olan bebeğinize hemen ilaç vermeyin. Sorunu öncelikle gıdalarla çözmeye çalışın. Kabızlık olduğunda muz, şeftali, yoğurt ve süt ürünleri azaltılabilir. Erik, kayısı kompostosu ezilerek verilebilir. Ayrıca zeytinyağı ve armut menüsüne eklenebilir. İshal durumunda ise muz, yoğurt, şeftali verilebilir; armut, kayısı, erik, zeytinyağlı gıdalar azaltılarak denge kurulmaya çalışılır. 

Kuru fasulye, nohut ve mercimek gibi bakliyatlar gaz yapar ve bebeklere verilmemelidir düşüncesi yanlıştır. Bebeğiniz 9’uncu ayına girdikten sonra çok iyi pişirip, gaz yapmaması için tel süzgeçten geçirip kabuklarını da çıkararak haşlama suyu ile birlikte pürelerine ilave edebilir ya da direkt yedirebilirsiniz. Et tüketimi kontrollü olmalıdır. 9’uncu aydan sonra bebeğinizin püresine katabileceğiniz et birkaç kez çekilmiş ya da kıyma şeklinde olmalıdır. Bir öğünde verilecek sebze püresinin içine bir çorba kaşığı kıyma yeterlidir. Taze dana eti, tavuk eti, balık eti didiklenerek küçük parçalar halinde verilebilir. Her sebze ve meyve bebeğiniz için faydalı olmayabilir. Domates, kivi ve portakal gibi gıdalar alerjik ve asidik olduğu için geç dönemde başlanması önerilir. 

Kaynak : Hürriyet

]]>
Wed, 07 Feb 2018 00:41:52 GMT
<![CDATA[Demansın (Bunama) tedavisi var mıdır ?]]>  Demansın (bunamanın) tedavisi var mıdır?

Günümüzde Alzheimer hastalığı dışındaki nedenlere bağlı bunamalar tedavi ile geri dönüşümlü olabilmektedir. 

Uzun yıllar Alzheimer hastalığı tedavi edilemeyen bir hastalık olarak düşünülmüştür. Aile tabanlı eğitim ve müdahale halen tedavinin önemli bir parçası olarak devam etmekle birlikte 1990’larda hastalıkta yararlı olabilen özgün tedavilerin ortaya çıkmasına bağlı olarak tedavi seçenekleri biraz genişlemiştir. Temel nokta Alzheimer hastalığı; tedavi edilmemesi durumunda ilerleyici, bağımlılık yaratıcı ve yaşamı sonlandırıcı bir hastalık olduğundan, klinik olarak çok belirgin bir düzelmeye neden olmasa bile hastalığın ilerlemesini yavaşlatan veya süreci geciktiren tedavi fayda sağlanmaktadır. Alzheimer hastalığında özellikle erken tanınan hastalarda hastalık belirtilerini geciktiren, unutkanlık sürecini yavaşlatan ilaçlar kullanılmaktadır. 

Bu tedavilerin etki mekanizması özellikle zihinsel fonksiyonlarda rol alan beyin hücrelerinin ölümünü yavaşlatmak üzerine kurulmuştur.   

Alzheimer hastalığının dünyada bilinen kesin bir tedavisi olmamakla birlikte bu konuda çok sayıda umut verici çalışma sürmektedir. 
 

Tedavide çevresel faktörlerin kontrolü, sosyal desteğin sağlanması önem taşımaktadır. Alzheimer hastalığında kişilerle iletişim giderek bozulsa da sosyal izolasyon ve uyaran yoksunluğu, hastaların hem zihinsel fonksiyonlarının daha hızlı gerilemesine neden olmakta hem de temel insani gereksinimlerin karşılanamaması ile sonuçlanmaktadır. Erken evrelerde, kitap gazete okuma, bulmaca çözme gibi zihinsel işlevleri desteklemenin zihinsel işlevlere olumlu katkısı olmaktadır. Yakınları olarak yapabildikleri her işi desteklemek, günlük faaliyetler ve ev işleri ile meşgul olmalarını sağlamak önemlidir. Kişinin yeteneklerini mümkün olduğu kadar uzun süre korumasını desteklemek için plan yapmak gereklidir. Hayat idamesi sırasında başkalarına bağımlı olan kişilerde değersizlik hisleri gelişmektedir. Bu nedenle hastalarımıza kendileri için bir şeyler yapma fırsatını ve kolaylığını sağlamak, onları hem acizlik hissinden uzak tutar, hem de bakım veren yakının iş yükünü azaltabilir. Huzurlu, sakin ve baskısız bir ortam, kişinin becerilerini en iyi şekilde kullanmaya olanak sağlar. 

 

Yardım almak
Alzheimer hastalığı çeken birine bakmak yorucu bir görevdir. Bu nedenle hastalıkla başa çıkmak için alınabilinecek her türlü yardımı almak gerekir. Bakılan kişi tedavi edilebilir bir sorun yaşamıyorsa bile hastalığın tıbben iyileştirilecek yönleri ya da bakım verenin durumla başa çıkmak için alabileceği yardımlar bulunabilir.
Bu anlamda hastayı izleyen hekim ve kurum ile işbirliği içinde olmak önemlidir. Bunun dışında Alzheimer hastalığı ve diğer demans sendromlarıyla ilgilenen sağlık personeli, hastalar, hasta yakınları ve gönüllüler tarafından 1997 yılında kurulan Alzheimer Derneği ile işbirliği yapılabilir. Bu dernek; hastalık bilincinin geliştirilmesi, hastalığın toplumda tanınmasının sağlanması, hastaların ve yakınlarının desteklenmesi, kendi kendilerine yardım için zemin hazırlanması, daha iyi bilgilenme ve bakım sağlanması, bu konudaki bilimsel çalışmaların arttırılması ve desteklenmesi amacını gütmektedir.

 Kaynak : Academic Hospital

]]>
Tue, 06 Feb 2018 23:48:48 GMT
<![CDATA[Bunama (Demans)]]> Alzheimer Hastalığı nedir?
Alzheimer hastalığı en sık görülen bunama nedenidir. Özellikle bellekle ilgili beyin hücrelerinin geri dönüşümsüz ilerleyici hasarı ile giden bir hastalıktır. En sık bulguları hafıza kaybı, konuşma bozuklukları, karmaşık işlerin yapılmasında güçlük, zaman ve mekan algısında bozulma, cisimleri ve yüzleri tanıma yetisinde kayıp, yol-yön tayininde güçlük, depresyon, kişilik ve davranış değişiklikleridir.
 
Alzheimer Hastalığına bağlı olmayan demans (bunama) nedenleri nelerdir?   
·        Beyin damarlarının hastalıkları
·        Kanser
·        Dahili hastalıklar (karaciğer ve böbrek hastalıkları, tiroit hastalıkları gibi)
·        Beyinin darbeye maruz kalması
·        Alkol kullanımı
·        Menenjit
·        Bazı ilaçların kullanımı
·        Beslenme ile ilgili bozukluklar
·        Psikiyatrik bozukluklar
 
Beyin damarlarının hastalıkları bunamaya yol açar mı?
Beyin damar hastalıkları sonucu ortaya çıkan beyin kanlanmasında bozulmanın unutkanlığa neden olabileceği bilinmektedir. Beyinin önemli zihinsel fonksiyonları üstlenmiş bölgelerinde ortaya çıkan damar tıkanıklıkları ve bu tıkanmaların sayısında artış ileri yaşta ilk sırada olmasa bile sık görülen demans nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Beyinin büyük damarlarının tıkanıklığı dışında kalpten beyine pıhtı atması, küçük damarların kontrol edilmemiş atherosklerozu sonucu ortaya çıkan yineleyici sessiz dahi gelişebilen küçük damar tıkanıklıkları, beyin kanamaları, damar iltihapları, kalp cerrahisi veya kalp durması sonucu gelişen beyindeki kanlanma bozukluğu da zihinsel fonksiyonlarda gerilemeye neden olmaktadır    
 
Alzheimer hastalığına neden olan şey nedir?
Günümüzde çok araştırılan bu konunun cevabı oldukça karmaşık ve tek bir nedene bağlı olmayıp, genetik ve çevresel faktörlerin birlikte etkisi ile geliştiği düşünülmektedir. Alzheimer hastalarının yaklaşık % 30’unda ailede bunama öyküsü vardır. Bununla birlikte genetik risk faktörleri tek başına yeterli değildir. Bir çok Alzheimer hastasının ailesinde de hastalığın olmadığı bilinmektedir. Tek bir gende veya kromozomların bazı bölümlerinde gelişen beklenmedik değişiklikler sonucu ortaya çıkan mutasyonlar özellikle 65 yaş öncesi başlayan erken başlangıçlı, aile öyküsü olan Alzheimer hastalığında etkili olmaktadır. Beyin dokusundaki iltihabı cevap, beyin hücrelerinin enerji gereksiniminin sağlanamaması gibi mekanizmaların da üzerinde durulmaktadır. Genetik faktörlerin dışında hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştıran diğer faktörler şunlardır.
1.     Yaş: Alzheimer hastalarının toplam sayısı ve yeni tanı alanların sıklığı yaşla birlikte belirgin artış göstermektedir. 65 yaştan sonra hastalığın görülme sıklığı 5 yılda bir iki kat artmaktadır. Ancak, Alzheimer hastalığı yaşlanmanın doğal bir parçası değildir, fakat yaşlanmanın etkilerinin Alzheimer hastalığı gelişimini arttırdığı görüşü kabul görmektedir.
2.     Cinsiyet: Yapılan çalışmalarda kadınların erkeklere oranla Alzheimer hastalığına yakalanma sıklığı daha fazla bulunmaktadır. Bu kadınların yaşam sürelerinin erkeklere oranla daha uzun olmasıyla ilişkilendirilmektedir.
3.     Eğitim: Yüksek eğitim düzeyinin Alzheimer hastalığına karşı koruyucu olabileceği yönünde görüşler bildirilmektedir. Düşük eğitim düzeyinde hastalığın sıklığı artmaktadır.
4.     Kafa Travması: Ciddi kafa darbelerinin hastalık için risk faktörü olabileceği düşünülmektedir.
5.     Diğer risk faktörleri: Kan basıncı, kan yağları yüksekliği, şeker hastalığı gibi atherosklerotik (damar sertliği) risk faktörlerinin Alzheimer Hastalığını riskini artırabileceği düşünülmektedir. Depresyonun da olumsuz etkileri bildirilmektedir. Bunların dışında araştırılan pek çok risk faktörü mevcuttur.
    
Alzheimer hastalığının tanısı nasıl konur?
Alzheimer hastalığı tanısını koyduran tek bir test olmayıp, bir dizi testler ve değerlendirmeler sonucu diğer bunama yapan nedenlerin de dışlanması ile tanısı konulmaktadır.   Demans (bunama) ile başvuran ve Alzheimer Hastalığı tanısından şüphe edilen hastaların hekime kendileri ile birinci derecede ilgilenen yakınlarının gelmeleri önem taşımaktadır. Çünkü hastanın günlük yaşam aktivitelerinin ne oranda yitirildiğinin saptanması, ev içi faaliyetleri, mali durum idaresi, sosyal ilişkileri, kişilikte herhangi bir değişiklik olup olmadığının anlaşılması için hasta yakınlarının görüşleri önem taşımaktadır. Hastanın sağlık durumunu değerlendirmek bunamaya yol açacak diğer hastalıkların varlığını araştırmak önem taşımaktadır. Zihinsel durum değerlendirmeleri; bellek, mantık, yürütme yeteneği, problem çözme, dil yeteneklerinin değerlendirilmesini sağlayan bir dizi testi içermektedir. Bunun yanı sıra kas hareketlerinin koordinasyonu, genel beceri durumu nörolojik muayene ile test edilmektedir. Psikiyatrik değerlendirme muayenenin bir başka yönü olup kişinin depresyonu olup olmadığı, genel bir davranış, duyum, algı bozukluğu varlığını araştırır. Hastalığın seyri sırasında zihinsel bozulmanın dışında hastayı ve yakınlarını zor durumda bırakan, bazen baş edilmesi oldukça güç olan psikiyatrik bulgulara sık rastlanmaktadır. Bunlar; saldırganlık, öfke veya sinirlilik, kaygı veya moral bozukluğu, lakaytlık, takıntılı inançlar, şüphecilik, hayal görme veya yanlış algılamalar, eşyaları saklama, huzursuzluk ve amaçsız dolaşma, uyku bozukluğu, inatçılık , işbirliği yapmama gibi davranış ve duygulanım değişikliklerini içermektedir. Beyin tomografisi veya MRG (manyetik rezonans görüntüleme) tanıyı desteklemek açısından önem taşımakta, beyin-damarları hastalıklarını göstermek açısından da önemli olmaktadır. Kan analizleri ile diğer nedenlerin varlığı araştırılmalıdır.
 
Alzheimer hastalığının seyri nasıldır? 
Alzheimer hastalığı ilerleyici özellikte bir hastalıktır. Hastalığın ortalama süresi yaklaşık olarak 8 yıldır. Ancak sınırlar geniştir ve başlangıç yaşı ve genel sağlık durumu gibi birçok faktöre bağlıdır. Daha geç yaşta başlayan ve genel sağlık durumu iyi olan hastalarda, süreç daha uzundur. Hastalar aynı klinik seyre sahip değildir. Yaş, cinsiyet, genel sağlık durumu, genetik olgu, kültür ve sosyal durum da hastalığın seyrini etkilemektedir.
Demans sürecindeki evreleri ve bulguları gösteren ve günümüzde hekimlerce kullanılan ölçeklerden biri aşağıda yer almaktadır. 
 
Global Kötüleşme Ölçeği 
Evre 1: Normal 
Özellikler:
·        Zihinsel kayıp yoktur.
·        Bellekle ilgili yakınma yoktur ve görüşme sırasında herhangi bir bulgu saptanmaz.
Evre 2: Unutkanlık
Özellikler:
·        Bellek bozukluğu ile ilgili sübjektif yakınmalar, en sık olarak tanıdık nesneleri nereye koyduğunu ve daha önceden iyi bilinen isimleri unutmak.
·        Bulgular nedeniyle endişe taşımak.
·        Hekimle görüşmede objektif bellek bozukluğu bulgusunun saptanmaması.
·        İş ve sosyal durumla ilgili bozulma olmaması.
 
Evre 3: Hafif Zihinsel Bozukluk
Özellikler: Hasta aşağıdaki belirtilerin bir ya da daha fazlasına sahiptir.
·        Hasta bilmediği bir bölgede dolaşırken kaybolabilir.
·        Hastanın yakınları unutkanlığının ve düşük performansının farkındadırlar. 
·        Hasta bir kitabı okuduğunda nispeten az bilgi edinebilmektedir.
·        Yeni kişilerle tanıştırıldığında isimlerini öğrenmekte zorlanabilir.
·        Hasta değerli bir nesneyi kaybedebilir veya yanlış yere koyabilir.
·        Testlerde konsantrasyon eksikliği olabilir.
·        Tüm bu bulgulara rağmen hasta bu evrede günlük yaşamını kimseye bağlı olmadan sürdürebilmektedir.
 
Evre 4: Orta derecede Zihinsel Bozukluk 
Özellikler:
·        Güncel veya yeni olayların bilinmemesi.
·        Kendisi ile ilgili bilgileri hatırlayamama.
·        Mali konuların yönetiminde zorluk.
·        Seri çıkartmalarda konsantrasyon bozukluğu.
·        Karmaşık görevleri uygulayamamak.
·        İçinde bulunduğu durumu inkar etmek, unutkanlığın veya unutkanlığın derecesinin farkında olmamak.
·        Duyguların donuklaşması ve zor durumlardan kaçmak.
·        Hastaların bu evrede genellikle bildik kişilerin ve yüzlerin tanınması, içinde bulunulan zamanın bilinmesi, tanıdık bölgelerde gezebilme yeteneği ile ilgili bir sorunları yoktur.
 
Evre 5: Orta-Ciddi Zihinsel Bozukluk
Özellikler:
·        Hastalar yardım olmaksızın yaşayamazlar.
·        Hastalar görüşme sırasında güncel yaşamları ile ilgili ana hatları hatırlayamaz (aile üyelerinin isimleri, mezun oldukları lisenin ismi gibi).
·        Sık olarak zaman (tarih, haftanın günü, mevsim) veya içinde bulunulan mekanın farkındalığında bozulma.
·        Eğitimli bir kişi 40’dan geriye doğru 4’er veya 20’den geriye doğru 2’şer ,2’şer saymakta zorluk çekebilir.
·        Kendi isimlerini her zaman, eş ve çocuklarının isimlerini genellikle bilirler. Tuvalet gereksinimi veya yemek yeme esnasında yardım istemezler, ancak giymek için uygun elbiseyi seçmekte güçlük çekebilirler.
 
Evre 6: Ciddi Zihinsel Gerileme
Özellikler: 
·        Yaşamak için tamamen bağımlı olukları eşlerinin isimlerini bazen unutabilirler.
·        Yaşamlarındaki yeni olaylar ve deneyimlerden büyük ölçüde haberdar değildirler.
·        Geçmiş yaşamları ile ilgili bazı bilgileri korurlar, ama bu bilgiler eksiktir.
·        Çevreden, yıldan, mevsimden genellikle haberdardırlar.
·        10’dan geriye doğru ve bazen de ileriye doğru saymakta zorluk çekerler.
·        Günlük yaşam aktiviteleri ile ilgili yardıma ihtiyaç duyarlar.
·        İdrar kaçırma başlayabilir.
·        Kişilik ve duygusal değişiklikler olabilir: Öfke, kızgınlık, suçlama, hırçınlık, şiddet içerikli davranış, hayal görme.
 
Evre 7: Çok ciddi zihinsel gerileme
Özellikler:
·        Tüm sözel yetenekler kaybolmuştur, konuşamaz, sadece ses çıkarabilir.
·        İdrar, dışkı tutamama.
·        Yürüyememek, yutamamak, yatağa bağlı olmak.
·        Özetle beyinin vücuda ne yapması gerektiğini söyleyemez duruma gelmek.     
 
Demansa karşı depresyon
İleri yaşta demans (bunama) ile en çok karışabilen klinik durum depresyondur. Depresyonun görülme sıklığı ileri yaş grubunda önemli derecede yüksektir.
Depresyon dikkat, dikkati sürdürme ve konsantrasyon yetilerini önemli derecede azalttığından ikincil olarak belleği de etkiliyormuş gibi görünür. Demansta hastayı genellikle bir akrabası doktora getirir. Oysa depresyon sürecinde hastanın unutkanlığına karşı içgörüsü tamdır. Depresyonun süresi çoğunlukla daha kısadır ve tipik olarak demans nedenlerinin çoğuna göre daha farklı bir başlangıcı vardır.
Demans depresyon ilişkisi üç şekilde olabilir; gerçekten de demans depresyonla karışsa da, depresyon demans hastalarında da görülebilir ve tabloyu daha da ağırlaştırır. Bunun dışında uzun sürmüş depresyon demans gelişimini kolaylaştırır. Tüm bu nedenlerle ileri yaşta depresyonun önlenmesi zihinsel fonksiyonları korumak adına önem taşımaktadır.   
 
Kaynak : Academic Hospital

    

]]>
Tue, 06 Feb 2018 23:45:56 GMT
<![CDATA[Bunama, Demans nedir ? Merak edilenler]]>  
•Zihniniz eski berraklığında mı?

•Hafıza ile ilgili sorununuzun herkesten daha fazla olduğunu mu düşünüyorsunuz?

•Günlük uğraş ve ilgilerinizin büyük bölümünü terk ettiniz mi?

•Yeni tasarılara başlamak sizin için güç müdür?

•Konsantre olmakta güçlük çekiyor musunuz?

•Karar vermekte güçlük çekiyor musunuz?

•İleri yaştaki tüm unutkanlık belirtileri bunamanın habercisi midir?

Demans (bunama) nedir?

Beyin hücrelerinin hasarına ve kaybına yol açan hastalıkların belirtileridir. 
Normal yaşlanmada beyin hücrelerinin kaybı normal bir süreçtir, ancak bu kaybın miktarı ve hızı artarsa beyin normal fonksiyonlarını yerine getiremez hale gelir ve demans tablosu ortaya çıkar. 
Demans, zihinsel becerilerdeki bozulmanın bireyin mesleki ve sosyal etkinliklerini etkileyecek kadar ciddi olduğu bir sendromdur.

Normal zihinsel yaşlanma nedir? 

Hafif derecede zihinsel bozulmanın olduğu ancak kişinin günlük yaşamını belirgin olarak etkilemeyen bir kayıp sürecidir.

Demans hangi zihinsel fonksiyonları etkiler?

Demans hafıza (bellek), dikkat, konsantrasyon, planlama, düşünme, konuşma gibi zihinsel fonksiyonları etkilediği gibi yine beyinin fonksiyonu olan insan davranışlarını, duygulanımlarını da etkiler.
 

Demansın en sık rastlanan belirtileri nelerdir?

•Mesleki becerileri ve diğer aktiviteleri etkileyen bellek yitimi
•Bilinen ve basit işleri yapmada güçlük
•Dil ile ilgili sorunlar
•Yönelimin bozulması
•Yargılamada bozulma
•Soyut düşünme ile ilgili sorunlar
•Kişisel eşyaların sürekli olarak yanlış yerlere koyulması
•Duygudurum ve duygulanımda değişiklikler
•Kişilik değişiklikleri
 
Kaynak : Academic Hospital

 

]]>
Sat, 27 Jan 2018 08:00:29 GMT
<![CDATA[Lohusalık dönemi, anneye etkileri]]> Lohusalık Dönemi

Doğum sonrası kadın, ancak kendisinin hissedebileceği tarifi olanaksız duygular içinde olacaktır.

  • Yakınlarına bu süreçte önemli görevler düşer.
  • Bütün ilgi bebeğe yöneltilip anne kenara itilmemeli. 
  • Anne, kendini sadece bir doğurma aracı gibi hissetmemeli. 
  • Çocuğa gösterilecek ilgi için bile anneden izin alınmalı. 
  • Övücü sözlerle kadınlık gururu okşanmalı. 
  • Doğurduğu için pişmanlık değil gurur duyması sağlanmalı. 
  • Özellikle aile büyükleri onun artık bir anne olduğunu ve bebeğini büyütme sorumluluğu üstlendiğini kabul etmeli, bunu hissettirmeli. 
  • Anne de bu süreçte
  • Kesinlikle ağır kaldırmamalı. 
  • Beslenmesine özen göstermeli. 
  • Hekiminin tavsiyesine uygun davranmalı. 
  • Emzirmekten kaçınmamalı. 
Bebeğin Beslenmesi
 
Bebeğin beslenmesinde ideal gıda anne sütüdür. Ancak anne sütü olmadığı durumlarda hekimin tavsiye edeceği başka gıda verilebilir. Günde 8 – 12 kez meme verilmelidir.
Bebek ilk 6 aylık süreçte sadece anne sütü ile beslenerek sağlıklı gelişebilir. Bu süreçte suya bile ihtiyaç duymaz.
 
Anne sütü:
  • Bebeği hastalıklardan korur, ona bağışıklık kazandırır. 
  • İshal, zatürre, kalp ve bağırsak hastalıklarından korur. 
  • Bebeği kabızlıktan korur. 
  • Bebeğin daha zeki olmasını sağlar. 
  • Ani beşik ölümü riskini azaltır. 
  • Bebeğin alerji olasılığını düşürür. 
  • Bütün bunların yanı sıra emzirmek:
  • Kadının vücut dengesine daha çabuk dönmesini sağlar. 
  • Kadını, göğüs kanseri ve kemik erimesinden korur. 
  • Rahmin normal hale gelmesini hızlandırır. 
  • Bebekle anne arasındaki duygusal bağı güçlendirir. 
 
Anne adayları!
 
Lütfen; 
  • Özellikle ileri aylarda zorunlu olmadıkça trafiğe çıkmayın.
  • Araçta arka koltukta oturun.
  • Emniyet kemerini bebeği koruyacak şekide takın.
  • İyotlu tuz kullanın.
  • Stresten uzak durun.
 
Anne adaylarnın yakınları!
 
Lütfen;
  • Gebelik, kadının hassasiyetini artırır; hassas ve kırılgan olurlar. Ona karşı anlayışlı olun.
  • Gebeliğin 6. ayından itibaren kalça, bel, omuz kaslarında kasılma, bazı bağlarda gevşeme olabilir. Kas ve bağlardaki bu değişiklikler ve duruş bozuklukları bel, sırt ve birçok bölgede ağrıya, uyuşmaya ve kramplara yol açabilir. Bunlar masajla giderilebilir.

 

Anne adayının eşi!
Lütfen;
  • Erkek olarak eşinize bu dönemde çok daha müşfik davranın.
  • Eşinizi rahatlatacak masajları siz yapın.
  • Hamile eşinizin; baş, boyun, saç dipleri, el, kol, ayak ve bacaklarına yapacağınız masaj, hem anneyi hem bebeği mutlu eder. 

 Anne adayına tavsiyeler :

Sigara
Bebeğin sağlığı için kesinlikle sigara ve alkol kullanmayın. Sigara içilen ortamlardan uzak durun.
Yürüyüş
Her gün düzenli yürüyüş yapın. Oturarak çalışmak durumunda iseniz, her saat başı kalkıp 5 dakika yürüyün.
Cep telefonu
Cep telefonunuzu üzerinizde taşımayın; çantanızda taşıyın. Cep telefonu ile uzun süre konuşmayın.
Yük taşıma
Gebelik sürecinde ağır yük taşımayın, ağırlık kaldırmayın, eğilip doğrulurken dikkatli davranın.
Manyetik alan
Alışveriş merkezlerinde, havaalanlarında, güvenlik amaçlı kullanılan manyetik alanlardan geçmeyin.
Giysiler
Gebelikte naylon ve sıkı giysi kullanmayın. Ayağa tam uyan ve alçak topuklu ayakkabı giyin.
Cinsel ilişki
Gebeliğin ilk ve son ayında cinsel ilişkide bulunmayın. Diğer dönemde de dotorunuzun tavsiyesine uygun davranın.
Uçak yolculuğu
Gebelik sürecinde seyahat edebilirsiniz. Ancak, 32. haftadan sonra uçak yolculuğu yapmayın.
Ev kazaları
Evlerde sık görülen kazalardan korunun, çarpmaya, kaymaya, düşmeye karşı önlem alın.
 
Kaynak : Academic Hospital
]]>
Sat, 27 Jan 2018 07:47:08 GMT
<![CDATA[Gebelik kadını nasıl etkiler ?]]> Gebelik, kadın yaşamının en önemli süreçlerinden biridir. Bu süreç anne adayına neşe getirebileceği gibi, onu karamsarlığa da sürükleyebilir.
Gebelik sırasında ve sonrasında gelişen en önemli sağlık sorunlarından biri depresyondur. Buna perinatal denilir. Depresyon belirtileri, çoğunlukla gebelik sonrası süreçte ortaya çıkan doğal davranışlarla benzerlik taşıdığı için fark edilmeleri gecikebilir.
 
Belirtiler şunlardır:
  • Yorgunluk hali 
  • Uyku sorunları (uyku azalması veya artması) 
  • Yoğun duygusal tepkiler (mutsuzluk ve umutsuzluk) 
  • Kilo artışı 
  • İştah azalması veya artması 
  • Huzursuz ve sinirlilik 
  •  Aşırı ağlama hissi 
  • Enerji ve motivasyon kaybı 
  • Konsantrasyon güçlüğü ve karar vermede güçlük 
  • Değersiz ve suçlu hissetmek 
  • İlgi ve istek kaybı 
  • Arkadaş ve sevdiklerinden uzaklaşmak 
  • Bedensel şikayetler (Baş ağrısı, kalp çarpıntısı) 


Ruh Sağlığını Bozan Etkenler

İstenmeyen gebelikler, pişmanlıklar ve yeni süreçle ilgili endişeler kadının ruhsal dengesini bozucu etki yapabilir.
 
Başlıca etkenler şöyle sıralanabilir:
  • Aile ve arkadaş desteğinden yoksun olmak 
  • Bebekle ilgili endişeler 
  • Gebelik sırasında yaşanan medikal sıkıntılar ve diğer yaşam sorunları 
  • Eş ilişkisinde zorluklar 
  • Genç yaşta gebe kalmak 
  •  Ailede benzer psikiyatrik şikayetlerin bulunması 
  • Madde ve alkol kullanımı. 

 

Gebelik sonrasında depresyon oluşmasını kolaylaştıran başlıca etkenler:

  • Doğum sonrası yorgunluk
  • Uyku bölünmeleri 
  • Dinlenemeden bakıma devam etmek 
  • Doğum sonrası yükün altında ezilmek 
  • Annelik rolü ile ilgili aşırı endişe 
  • Doğum sonrası ev ve bakım işlerinin artması 
  • Her şeyi tam ve mükemmel yapma isteği 
  • Gebelik öncesi kimliğin kaybolduğu düşüncesi 
  • Zamanı kullanma özgürlüğünün azaldığı hissi 
  • Kendi isteklerini karşılamakta zorlandığı duygusu 
  • Evde geçen zamanın artması 
  • Kendine eskisi kadar zaman ayıramaması 
 
Kadın Nasıl Davranmalı?
 
Gebelik öncesinde ve sonrasında dengeli bir ruh hali için anne adaylarının şunları uygulaması doğru olur: 
  • Dinlenin. Bebeğiniz uyuduğunda siz de uyuyun. 
  • Kendinize baskı yapmayın. Yapabildiğinizi yapın gerisini bırakın. 
  • Yardım isteyin. Eşiniz ve yakınlarınızdan belirli şeyler için somut yardımlar isteyin. 
  • Eşinizle, arkadaşınızla, akrabanızla konuşun, kendinizi nasıl hissettiğinizi paylaşın. 
  • Uzun süre yalnız kalmayın. 
  • Kısa yürüyüşler yapın. 
  • Eşinizle vakit geçirin. 
  • Diğer annelerle sohbet edin, bilgi alın. 
  • Gerekiyorsa uzmandan yardım alın.  

Kaynak : Academic Hospital

]]>
Sat, 27 Jan 2018 07:24:59 GMT
<![CDATA[Bebeğe Hazırlık, Gebeliğe Hazırlık]]> Gerçekten bebek istiyor musunuz?

 
Bu sorunun yanıtını eşler birlikte vermeli. Eğer iki taraf da “artık bir bebeğimizin olması zamanı geldi” diyorsa, önlerindeki süreci değerlendirmeleri gerekir. Bebek istiyorsanız ve doğurganlık açısından hiçbir probleminiz yoksa, her adet döneminde ortalama yüzde 25 gebe kalma şansına sahipsiniz. İlişki sıklığı, yaşınız ve zamanlamanız da gebeliği etkiler.
Çocuk sahibi olabilecek çağdaki yetişkinlerin yüzde 10 – 15’inin kısırlık sorunu ile karşılaşmaları olasılığı da var. Ancak bu sorun, günümüzde çeşitli tedavi yöntemleriyle büyük oranda aşılabiliyor. Bebek bekleme sürecine girmek için önce çiftlerin buna karar vermesi gerekiyor.
Doğumun sağlıklı gerçekleşmesi için, anne adayının bu çok özel olaya kendini hazır hissetmesi büyük önem taşıyor. 
Unutulmamalı ki, anne olmak korkulacak bir durum değil, aksine bir sevinç ve övünme nedenidir. Başta eşi ve diğer yakınları anne adayına bunu hissettirmelidir.
 
Gebeliğe Hazırlık
 
Gebelik öncesi, yanıt verilmesi gereken ilk soru şu olmalı:
  • Anneliğe hazır mıyım?
  • Düşünce olarak anneliğe hazır olmak çok önemli; ancak, anne adayının sağlık açısından da buna hazır olması gerektiği unutulmamalı.
  • Uygunsa, gebelik öncesi bazı kan tetkikleri ve vitamin desteği ile ilk adımlar atılabilir. 
  • Gebelik düşünüldüğünde doktora başvurulmalıdır. Bebeğin sağlığı için gebelikten 3 ay önce başlanıp, gebeliğin ilk 3 ayında devam edilen folik asit takviyesi yapılması uygun olabilir. Bu takviye, bebekte oluşabilecek bazı sakatlıkları % 50 oranında azaltabilmektedir.
  • Normal bir gebelikte doğumun nasıl yapılması açısından son gebelik ayı dikkate alınmalıdır.
  • İdeal olan normal doğumdur. Ancak günümüzde çeşitli etkenlere bağlı olarak sezaryen tercih edilebilir. Bu tercihte özel sağlık nedenleri ve daha önce sezaryenle doğum yapmış olmak gibi etkenler rol oynayabilir.

 

Neler Yapılmalı?
 
İlk 4 ayda yapılan ve ultrason + kan testleri ile Birlikte gerçekleştirilen bazı testler bütün gebeler için gereklidir.
Ayrıca, özel sağlık durumu, yaşa bağlı sorunu ve genetik problemleri olan gebelerde ilave testler olabilir.
Herhangi bir sistemik hastalığın tedavisi amacıyla gebe kalınmasının önerilmesi doğru olmaz.
Bir bebeğe gösterilen özen, gebelik sürecinde anne adayına da gösterilmelidir.
 
Hem bebek hem anne açısından sağlıklı bir doğum gerçekleşmesi için hekimle düzenli ilişki içinde olunması son derece önemlidir.
 
Anne adayı ile hekim ilişkisi doğumun sağlıklı sonuçlanması açısından olduğu kadar anne adayının güven duygusunun pekişmesi açısından da önem taşır. Bu ilişki sayesinde anne adayı doğum gününe kadar korkularını yenmiş, artık bebeğini kucağına almaya hazır özgüvenli bir kimlik kazanır.
 
]]>
Sat, 27 Jan 2018 07:13:59 GMT
<![CDATA[Bebek Masajı, Fiziksel ve Psikolojik Yararları]]> Bebek masajında amaç nedir?

Yeni doğanın doğduğu anda iletişim kurabilmek için kullanabileceği en gelişmiş duyusu, “dokunma” duyusudur.  Dokunma duyusu, özellikle dudaklar, dil, kulaklar ve alında olmak üzere tüm vücutta çok iyi gelişmiştir ve bebeklik döneminde çocuğun çevresini algılamasında çok önemlidir. Bebek kendisine dokunulduğunda, kucaklandığında çevresi ile ilişki kurar ve böylece psiko-sosyal gelişimi desteklenir. Anne-babaların bebekleriyle iletişim kurmada kullanabilecekleri yollardan biri bebek masajıdır.  Masaj, bebeği hissetmek ve ona dokunmak için en uygun yoldur. Anne-baba-bebek arasındaki oyunlar, karşılıklı etkileşimde büyük önem taşır.
 
Bebek masajı, bebeğin bedensel ve ruhsal yönden gelişimini destekleyen, sayısız faydaları olan basit, ucuz, etkili bir yöntemdir ve aynı zamanda bir rahatlama tekniğidir. Masaj, bebeğin sağlıklı büyümesi, gelişmesi, kan dolaşımının hızlanması, kas – iskelet sisteminin gelişmesi ve bağırsaklarında biriken gazın çıkarılması gibi pek çok fizyolojik yararlarının yanı sıra,  bebeğin annesi ve babasıyla iletişim bağını güçlendiren, birlikte geçirdikleri zamanı eğlenceli ve kaliteli kılan bir zaman dilimidir.
 
Fiziksel ve psikolojik yararları
 
Fiziksel yararları:
Dokunma kan akışını hızlandırdığı için, dokulara giden oksijen miktarını arttırır.
Kas, sinir ve iskelet sisteminin, sinir-kas koordinasyonun gelişimini destekler.
Lenf akışını düzenler, toksinleri uzaklaştırarak, bağışıklık sistemini güçlendirir, böylelikle bebeklik çağında sıklıkla görülen nezle, grip gibi enfeksiyonlara karşı direnç kazandırır.
Dokunma doğal ağrı kesici olan endorfin hormonunun salgılanmasını arttırarak, bebeğin  hafifletir. Çocukluk çağında görülen diş çıkarma, aşı uygulaması, uyku problemleri, kulak ağrısının hafifletilmesinde etkilidir.
Barsak hareketlerini arttırarak, kabızlık ya da gaz problemlerinin hafifletilmesini sağlar.
Kolik ataklarını azaltır, gece uykusunu derinleştirir.
Prematüre bebeklerde besinlerin hızlı emilimini sağlar böylelikle bebeklerin hızla kilo almasını sağlar.
 
Psikolojik yararları:
Anne ve bebek arasındaki tensel temas, hem anne-bebek bağlanma sürecine hem de emzirmeye olumlu katkılar sağlar. Annenin bebeğiyle tensel teması  “prolaktin” hormon yapımını uyararak, süt üretimini artırmaktadır. Bebekleriyle daha fazla zaman geçiren, dokunsal teması olan, masaj uygulayan annelerin, emzirme yeteneklerinin arttığı ve bebeklerini daha uzun süre emzirdikleri görülmüştür. Ayrıca yapılan araştırmalarda, doğumdan sonra annesiyle ten tene temasa giren bebeklerin memeyi aramayı, tutmayı ve emmeyi, kendi kendilerine, yardımsız başardıkları belirlenmiştir. 
 
Masajın diğer yararları şöyle sıralanabilir:
Dokunma duyusu, bebeğe güvende olduğu hissini verir.
Anne-bebek bağlanma sürecini sağlamlaştırır ve aralarındaki güven duygusunu pekiştirir.
Gerginlik, endişe ve korkuyu azaltır, sakinlik ve rahatlama sağlar.
Annenin bebeğini sakinleştirdiğini görmesi, annelik duygusunu kısa sürede kazanmasını ve kendine güven geliştirmesini sağlar.
 
Masaja hazırlık
 
Çevre düzenlemesi:
Anne/baba ve bebeğin, mümkün olduğunca rahatsız edilmeyeceği bir ortam ayarlaması yapmak. Örneğin telefonu sessiz moduna almak, dış kapıya “rahatsız etmeyin” uyarıları asmak gibi…
Oda ısısının ılık olmasını sağlamak, hava akımının olmadığı bir yerde, bebeğin üzerine düşebilecek nesnelerden, çay/kahve gibi sıcak içeceklerden uzakta masaj yapmak…
Kullanılacak malzemeleri ulaşabilecek uzaklığa yerleştirmek…
Hem anne/baba hem bebeği rahatlatması açısından müzik ve aromatik esanslar kullanmak. Müzik aynı zamanda masaja ritim de kazandıracaktır.
 
Zamanlama:
Masaj her gün ve doğru zamanda yapılmalıdır. Bebeğin aç olmadığı, huzurlu ve masaja hazır olduğu bir zaman dilimi seçilmelidir. Bebek yorgun ve huysuz bir dönemindeyse masaj ertelenmelidir. En uygun zaman, besinlerin henüz sindirildiği ve bebeğin henüz acıkmadığı dönem olan beslenmeden 1-1,5 saat sonrasıdır.
 
Annenin/babanın hazırlığı:
Elleri yıkamak, ellerin uygun ısıda olmasına, tırnakların kısa olmasına, yüzük, bileklik gibi takıların çıkarılmış olmasına dikkat etmek.
Anne ya da baba, bebeğinin karşısına geçmelidir, böylelikle göz temasını sağlar ve masaj süresince devam ettirir.
 
Pozisyon:
Anne/baba  büyük bebeklere beşik pozisyonunda, daha küçük bebeklere dizlerinin üzerinde masaj yapabilir.  Beşik pozisyonunda anne/baba yere oturur, sırtını duvara dayar, dizlerini bükerek, ayak tabanlarını birleştirir, dizlerini açarak, beşiğe benzer bir şekil verir ve bebeğini dizlerinin ortasına yerleştirir. Bu pozisyon hem bebeği sıcak tutar, hem de bebeğin kendini güvende hissetmesini sağlar.
 
Nasıl yapılır? 
Masaj sırasında bebekle konuşulması, öpülmesi, göz teması, küçük oyunlar her iki taraf için de masajdan alınan keyfi artırır.
Eller hafifçe yağlanır, önce hafif dokunuşlarla başlanır, bebek alıştıkça eller hafifçe bastırılabilir.
Masajın belli bir sırası yoktur, bebeğin isteğine göre özel olmalıdır, anneler zamanla kendi yöntemini geliştirebilir. Aşağıdaki adımlar sadece temel bir rehber niteliğinde hazırlanmıştır. Kolay hatırlanması için manevralara bazı isimler verilmiştir.
 
YÜZ MASAJI
Her iki elin baş parmağı bebeğin alnına konur, şakaklara doğru hareket ettirilir, aynı manevra kaş hizasında da tekrarlanır.
Burun kökünden yanaklara doğru sıvazlama manevrası yapılır, aynı işlem üst ve alt çeneden şakaklara doğru tekrarlanır.
Gülümseme manevrası; baş parmak alt çeneden şakaklara doğru hareket ettirilerek bebeğe gülümseme ifadesi verilir.
 
GÖĞÜS MASAJI
Her iki avuç içi bebeğin göğsüne yerleştirilir. Kitap sayfasını çevirir gibi eller hareket ettirilerek yuvarlak dairesel manevralar yapılır (Kitap sayfasını çevirme manevrası).
Eller göğse konur, her bir el çaprazdaki omuza hareket ettirilir (Çaprazlama manevrası).
 
KOL MASAJI
Bebeğin kolu kaldırılarak, koltuk altlarına dairesel hareketler yapılır.
övdeden bileklere doğru ovuşturma yapılır, aynı işlem bilekten gövdeye doğru da tekrarlanır.
İki elle bebeğin kolu kaldırılır, bir el içeri, diğer el dışarı olacak şekilde hareket ettirilir (Burma manevrası).
Bebeğin el sırtı, avuç içi ve her bir parmağı minik dairelerle ovuşturulur.
 
KARIN MASAJI (KOLİK MASAJI)
Karın masajı, barsak hareketlerini hızlandırarak, sindirimi kolaylaştırır, kabızlığı önler, gaz sancısı azaltır ve bebeğin rahatlamasını sağlar.
Yapılan her manevra bağırsakların çıkış yönü olan saat yönüne doğru yapılır ve bebeğin karnının sol tarafında ve alt kısmında sonlanır.
 
Kum çekme manevrası: Eller kubbeleştirilerek, mide üzerine konur ve midedeki gazi bağırsağa iletmek amacıyla, kubbe şeklindeki eller tıpkı kum çeker gibi aşağı doğru hareket ettirilir. 6 kez tekrarlanır.
 
Güneş-ay manevrası: Sol el saat 11 hizasına konur ve karın etrafında tam bir yuvarlak çizilir (güneş). Diğer el saat 11’den 5 hizasına kadar yarım bir ay çizer. Bu manevra da 6 kez tekrarlanır.
Dizleri kendi gövdesi üzerine bükülerek 10 saniye bekletilir ya da hafifce ileri geri hareket ettirilir. Böylelikle anüs açılarak, bebeğin gazının çıkmasına yardımcı olunur.
 
Yürütme manevrası: Elin 2-3 parmak ucu bebeğin karnının sağ alt tarafına konur. Yukarı, yan ve sağ alt tarafa doğru yürüme hareketi yapılarak, parmağımızın altında gaz olup olmadığı hissedilmeye çalışılır, varsa gaz baloncuğu parmakla yürütülerek barsak dışına doğru yönlendirilir.
 
I Love You Manevrası: İngilizce kelimelerin baş harflerinden esinlenerek, eller karında, önce sol tarafta yukardan aşağı doğru bir “I” harfi çizer. Sonra karnın üst tarafından bebeğin sağ tarafından soluna doğru ters bir “L” harfi çizer. Son olarak da bebeğin karnının sağ alt köşesinden başlanarak, sol alt köşede bitecek şekilde ters bir “U” harfi çizer. Bu manevra yapılırken sevgi dolu bir ses tonuyla bebeğe “Ben Seni Seviyorum” denir.
 
BACAK MASAJI
Kol masajında olduğu gibidir.
Topuklara, ayak sırtı ve ayak parmaklarına minik daireler çizmeyi unutmamak gerekir.
 
SIRT MASAJI
Bebek yüz üstü battaniye/yastığa yatırılır.
Her iki elin işaret ve orta parmağı, omurganın her iki yanına (üstüne değil) konur, omuzdan kalçaya doğru minik dairesel hareketler yapılır.
Masajı tamamlamak için, sırt boyundan kalçaya doğru hafifçe sıvazlanır (Sıvazlama manevrası). Masaj her gün aynı manevra ile tamamlanır. Böylelikle bebek bir süre sonra bu hareketin masajı sonlandırma hareketi olduğunu kavrayacak ve masaja ilişkin beklentisi de sonlanacaktır.
 
]]>
Sat, 27 Jan 2018 07:04:14 GMT
<![CDATA[Yeni doğan bebeklerde gaz problemi, kolik bebek]]>  İnfantilkolik,Gaz Problemi (Süt çocuğu koliği)

Sağlıklı gelişen bebekte doğumdan 2 hafta sonra ortaya çıkan, günün belirli saatinde meydana gelen, genellikle 3.aya kadar devam eden hiçbir nedene bağlanamayan ağlama krizleri.
 
İnfantilkolik
Sıklık % 15-30, erkeklerde daha sık
Anne sütü ile beslenenlerde daha nadir
Etyoloji bilinmemekte 
En fazla kabul gören açıklama: Erken yeni doğan döneminde dışarıdan gelen uyarıları engelleyici bir mekanizmanın var olduğu, birinci haftadan sonra bu engelleyici mekanizmanın ortadan kalktığı ve bebeğin dış uyaranlara karşı daha uyanık ve duyarlı hale geldiği şeklindedir. Uyaran bombardımanı altındaki bebek akşam saatlerinde iyice gergin ve uyarılmış olur. Sonuçta, nedensiz ağlamalar görülür. 
 
Koliğin tedavisi nasıldır?
Koliğin henüz nedeni bilinmediği için, kesin tedavisi de yoktur. Koliğe yönelik yapılan uygulamaların vakaların çok az bir kısmında işe yaradığı görülmektedir. Aslında kolik bulgularının ortadan kalkması için sorunun çözümünü zamana bırakmak, yani bebeğin büyümesini ve böylece koliğin sonlanmasını beklemek en anlamlı yaklaşım olmaktadır. Ancak bazı davranış terapileriyle ağlamanın şiddetini azaltmak mümkündür.
 
Sakinleştirme teknikleri nelerdir?
Bu teknikler İngilizce’de 5-S ile tanımlanıyor:
Swaddling (Kundaklama): Aşırı sıcak tutmaktan koruyarak, başı örterek, gevşek ve bol bir battaniye yardımıyla, kalça ekleminin kıvrılmasına izin verilerek yapılan kundaklama
Side: Yan yatış ya da sırt üstü pozisyonda uyutmak
Sııss sesi: Bebeğin kulağına sıııs sesi verme
Sallama: Her zaman baş ve boyunun desteklenerek, küçük çalkalama hareketleri, bir kereden  fazla ileri-geri hareketi yaptırılmayacak şekilde olmalı.
Sucking (Emme): Emzik ya da parmak emmesi.
Bu tekniklerin bir arada kullanılması, ağlama nöbetlerini azaltıyor.
 
Kaynak : Academic Hospital 
]]>
Sat, 27 Jan 2018 06:56:42 GMT
<![CDATA[Yeni doğan bebeğin cilt bakımı]]> Yeni Doğan – Cilt Bakımı

Doğum öncesi bebek anne karnında, amnion kesesi içinde, sürekli su içinde yaşar. Doğum sonrası artık ise cildi hava ve giysileri ile temas eder. Bebek cildi, bilhassa yeni doğduğunda yetişkin cildine göre daha ince ve hassastır. Bu nedenle çabuk tahriş olur. İlk günlerde kuruyup soyulabilir. Veya bazen kızarıklıklar olabilir.
Yapılması gereken bebeğin cildini temiz ve nemli tutmaktır. Sıcak mevsimde her gün, soğuk mevsimde en az haftada iki kez yıkanmalıdır. Ancak ilk banyosu göbek kordonu kuruyup düştükten bir gün sonra yapılmalıdır. Bu zaman zarfında bebeğinizi her gün bebek yağları veya losyonlarıyla göbeğini koruyarak silebilirsiniz. Göbeği düşesiye kadar, henüz düşmemiş göbek kordonunu bezin içine koymadan, dışarıda bırakacak şekilde bezini bağlayınız. Bu şekilde mikropların bulaşmasına çok açık olan göbek kordonunun idrarla ıslanmasına ve mikrop kapmasına engel olursunuz.
Bebeğin en sık kirlenen yeri bez bölgesidir. Bu nedenle en sık cilt tahrişleri de bu bölgede olur. Sık bez değiştirmek, genital bölge cildini temiz ve kuru tutmak tahrişleri ve pişikleri önlemek için çok önemlidir. Koruyucu bakım ve pişik kremleri kullanılmasının sakıncası yoktur. Kullanılacak kremi doktorunuza danışabilirsiniz. Eğer bütün dikkatinize rağmen pişik dediğimiz cilt tahrişi olmuşsa 3 günden fazla sürüyorsa mutlaka doktora danışın.
İlk haftalarda bebeğin cildi gerçekten de son derece hassastır. Alt bakımında ılık suyla ıslatılmış pamuklar kullanılırsa, cildi tahriş olmaktan ve soyulmaktan korumak kolaylaşır. Çünkü özellikle kız bebeklerde, alt bakımında genital bölge cildiyle birlikte mukozası da temizlenmelidir. Ve mukoza cilde göre daha kolay tahriş olur.
 
DİKKAT! Bebeğinize bakım yapacağınız zaman hatta ellerinizin temiz olduğundan emin olunuz. 
İlk haftalarda karşılaşabileceğiniz döküntü veya sarılık gibi renk değişikliği şeklindeki cilt sorunlarınız olabilir. Cilt değişikliklerinin ne olduğunun tanımlanmasının en iyi görülerek yapılacağını unutmayınız ve doktorunuzla kontak kurunuz.
 
Göbek bakımı; Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kere alkolle göbek bakımı  yapın.
Akşam banyo yaptıracaksınız göbek bakımı banyo sırasına bırakın.
Göbek bakımında bebeğinizin göbeği düştükten sonra2 gün daha devam edin.
 
Göz bakımı; Bebeğinizin gözlerinde çapaklanma olursa ,temiz bir mendil ,kaynatılıp soğutulmuş suyla ıslatarak içten dışa doğru silin
Çapaklanma bir gözünde olsa bile iki gözü de silmeniz gerektiğini unutmayın
Her gözü mendilin farklı tarafıyla silin.
 
Burun bakımı; Bebeğinizin burnu tıkanırsa ,günde 3-4 kez bir iki damla serum fizyolojik kullanın.
 
Tırnak bakımı; Bebeğinizin tırnakları yumuşak olduğu için ilk bir ay kesmeyin
 
Bebeğin alt temizliği; Bebeğinizin altını kaynatılmış ılıtılmış suyla önden arkaya doğru silerek temizleyin yada belden aşağısını suyla yıkayın.
Bebeğinizin altını silerek pamuk kullanmayın.
Bez bölgesini pişik kremi de kullanılabilir, ancak zeytinyağı iyi bir koruyucudur.
 
Kaynak : Academic Hospital
]]>
Sat, 27 Jan 2018 06:52:26 GMT
<![CDATA[Yeni doğan bebeğe kaliteli uyku düzeni kurmak ]]> Uyku

Bebeklerin temel gereksinimidir.
Büyüme ve gelişmeyi sağlayan bazı hormonlar uyku sırasında salgılanır.                               
Uyku süreleri, uyuma ve uyanma saatleri genetik olarak belirlenir ve kişiye özeldir.
 
Uyutmak
İnsanın belli bir yerde ve konumda belirli bir süre için uyumasını sağlamak ve bunun gerçekleşmesi için çeşitli yöntemlerin uygulanmasıdır.
Yorulmamış, uyku gereksinimi olmayan, uyumak istemeyen çocuk için bir dayatma, zorlamadır.
 
Normal uyku düzeni
Yeni doğan bebekler günde 17-18 saat,
Bir aylık olduklarında günde 16-17 saat,
3-4 aylık olduklarında günde 15 saat kadar uyurlar. Dört aylık bir bebekte uykunun üçte ikisi gece gerçekleşir.
 
Uyku için uygun ortam
Çocukların yatak odalarının ısısı 18 derece, yeni doğan ve bebeklerin 21-24 dereceden düşük olmamalıdır.
Odadaki eşyalara çarpmayı engelleyecek şekilde loş bir ışık  olmalıdır.
Yatak sert zeminli olmalı, yastık kullanılmamalı, yorgan hafif ve pamuklu olmalıdır.
 
Uyku için uygun ortam
Yatmadan önce kitap okuma, ninni söyleme veya hafif müzik dinlemek uykuya dalmayı kolaylaştırabilir.
Akşamları uykuya yatırma keyifli bir hale getirilmeli ve her gün “ uyku töreni” uygulanmalıdır.
Bebeğin bulunduğu evde sigara içilmemelidir.
]]>
Sat, 27 Jan 2018 06:46:57 GMT
<![CDATA[Yeni doğan bebeğin anne sütü ile beslenmesi ve bakımı]]> Yeni Doğan Bebeğin Anne sütü ile Beslenmesi ve bakımı
 
Yeni doğan bebeğin beslenmesi için en mükemmel besi anne sütüdür. Anne sütü öncelikle temiz bir besindir. Hazırlama, ısıtma gibi zorlukları yoktur, her an kullanıma hazırdır. Sindirimi kolaydır ve bebeği hastalıklardan korur. Özellikle ”ilk ağız sütü” diye bilinene kolostrum, doğumdan sonraki ilk 1 – 2 saat içinde mutlaka çocuğa verilmelidir. Kolostrum koyu sarı renkte olup, daha kıvamlıdır. Anne sütü dışında ilk dört ay bebeğe ek olarak su, şekerli su, bitki çayları verilmez. İlk 4-6 ay sadece anne sütü vermek bebeğin tüm ihtiyacını karşılar.
Anne sütünün yapılmasını ve devamını sağlayan en önemli faktör bebeğin emmesidir. Bebek istediği sürede ve istediği miktarda  emzirilmelidir. Ortalama emzirme süresi 15 – 20 dk, ortalama emzirme aralığı 2-3 saattir. Emzirme sırasında her iki göğüs de verilebilir. Bu durumda bir sonraki emzirme en son emzirilen göğüsten başlanmalıdır.
 
Bebeğin emzirilmesi
Bebeğiniz her istediğinde ya da 2 – 3 saat arayla emzirin.
Emzirmeden önce altının temiz olup olmadığını kontrol edin.
Göğüs değiştirirken mutlaka gazını çıkarın.
Bebeğinizin her emzirmede her iki göğüsten 20’şer dakika emmesi yeterlidir.
Tekrar emmek isterse, bir saat aradan sonra aynı şekilde emzirin.
Emzirme sonunda mutlaka gazını çıkarın.
Bebeğinizin, emdiğini hazmetmesi için 15 dakika bekledikten sonra altını değiştirin
Sağlıklı bebeklerin 5-6 saat uyumasına izin verilebilir.
 
Bebeğin Odası
Oda sıcaklığının 21-24 derece arasında olmasını sağlayın. Termometre bulundurun.
Kış döneminde odadaki nem dengesini sağlamak için ısıtıcı üzerine bir tas su ya da ıslak havlu koyun.
 
Bebeğin yatış şekli
Bebeğinizi omuzdan eğimli boyun kısmı katlanmayacak şekilde yatırın.
Üzerini ağır battaniye ya da yorganla örtmeyin. (Bacaklarını rahat hareket ettirebilirsin.)
Uzun süre yan yatırmayın.(Gün içinde yan yatışlar beşer dakikadan toplam 10 dakikayı geçmesin.)
Uzun süre yüzüstü yatırmayın. (İlk iki ay, gözünüzün önünde olmak şartıyla  10 dakikayı geçmeyecek şekilde yüzüstü yatırabilirsiniz. Beş dakika bir yanağı, beş dakika diğer yanağı üzerine yatırın.)
 
Bebeğin banyosu ve vücut bakımı
Bebeğinize her akşam banyo yaptırabilirsiniz.
Her banyoda şampuan kullanmayabilirsiniz. (Haftada 2-3 kez şampuan kullanmak uygun olur.)
Banyo sonrası başına mutlaka 1 saat süreyle başlık takın.(Bebekler en çok baş kısmından ısı kaybederler.)
Haftada bir-iki kez zeytinyağı ya da badem yağı ile yağlayın.
 
Bebeğin kıyafetleri
Bebeğinize dar kıyafet giydirmeyin. (Dar giysiler bebeğinizin hareketlerini kısıtlar.)
Kıyafetlerini ters çevirerek yıkayıp tersten ütüleyin.
Kıyafetlerdeki etiketler bebeğinizin tenini rahatsız edebilir, bunları sökün.
Yaz aylarında bebeğinizi çok fazla giydirmeyin. (Yazın, vücudu saran bir fanila, eldiven ve bir çorap yeterli olur.)
 
Tırnak kesme
Bebeğinizin tırnakları yumuşak olduğu için ilk bir ay kesmeyin.
 
Günlük bakım
Bebeğinizin vücudu, sabah ve akşam güneşi alan bir odada perde arkasında güneş ışığı görebilir.
Devit 3 oral damladan her gün kaşıkla 5 damla verin.
 
Aşı defteri
Bebeğinizin aşılarını dikkatle takip edin.
Kontrole gelirken aşı defterini mutlaka getirin.
İlk 15 gün içinde kontrol tarihinde hastanemize geldiğinizde aşı defteriyle birlikte önce bebek odasına gelin. (Burada gerekli kontroller için bebeğinizin kanı alınacaktır.)
Başka bir sağlık kuruluşuna gittiğinizde de aşı defterini yanınızda bulundurun.
 
Hepatit B aşısı
Bebeğinize ”Hepatit B” aşısının ilk dozu, doğduğunda yapıldı. İkinci dozu 1. ayda, üçüncü dozu ise 6. ayda yapılacak.
 
Kaynak : Academic Hospital
 
]]>
Sat, 27 Jan 2018 06:41:48 GMT
<![CDATA[İdeal bebek bakıcısı nasıl olmalıdır ?]]> İdeal bir Bebek Bakıcısı,  yaşını doldurmuş çocukların bakımı konusunda rahat biri olmalı, kendisine güvenmeli. Özellikle 1 saatten fazla kalacaksa bebeklerin ağlama krizlerini nasıl yöneteceğini iyi bilen birisi olmalı. Bu nedenle çocuklar konusunda eğitim almış veya deneyimli yetişkinleri seçmekte fayda var. 

 
Öncelikle bir yardımcıya günün hangi saatinde ihtiyacınız olduğunu tespit edin; sabah saatlerinde çocuğunuz yeni uyandığında mı, öğlen en hareketli olduğu zamanlarda mı yoksa akşam uyurken mi? 
 
Zaman dilimini tespit etmeniz alacağınız yardımın niteliğini ve bakıcı profilinizi de belirleyecektir. 
 
  • İşe almadan önce yaşını yeni dolduran çocukların beslenmesi ve bakımı konusunda sorun yaşamayacağından emin olmaya çalışın.
  • Öncesinde birkaç randevu ayarlayıp çocuğunuza nasıl davrandığını ve birlikte nasıl zaman geçirdiğini gözlemleme imkânınız olmasını sağlayın.
  • Çocuğunuzun bakıcısını sevmesi de önemlidir.
  • Bakıcınızla rahat bir şekilde diyalog kurabileceğinizden emin olun.
  • Ona çocuğunuza nasıl davranmasını istediğinizi ve ondan neler beklediğinizi açıkça söyleyin.
  • Ayrıca yanlarında olmadığınız zamanlara dair hangi bilgileri edinmek isteyeceğiniz konusunda da uyarın -  çocuğunuz siz yokken ne yedi, nasıldı, uyuduysa kaç saat uyudu, tüm gün nasıldı gibi soruları kastediyoruz.
Bu sorular hem çocuğunuzun sorunlarını takip etmenizi sağlayacak hem de bakıcınızın ne kadar ilgili olduğunu görebileceksiniz.
 
]]>
Wed, 24 Jan 2018 02:39:24 GMT
<![CDATA[Gebelik Belirtileri]]> Gebelik belirtileri ne zaman başlar?
Bazen vücudunuzun size gönderdiği sinyalleri yorumlamak zordur. Bu nedenle, gebe olabileceğinizi düşünüyorsanız, muhtemelen bunu teyit etmek istersiniz.
Öğrenmenin kolay bir yolu reçetesiz satılan bir evde gebelik testlerinden almaktır. Gebelik testi en son atladığınız menstrüel döngünün ilk günü kullanılabilir, % 95 üzerinde doğrudur ve kaç haftalık gebe olduğunuza ilişkin bir tahmin bile verebilir.
 

Gebeliğin İlk Belirtileri:

  • Menstrüel döngüyü atlamak
  • Sık idrara çıkma
  • Göğüslerde hassasiyet, karıncalanma, şişme
  • "Sabah bulantısı" günün her saati olabilecek mide bulantısı
  • Areola (meme ucu çevresinde) renk koyulaşması, göğüslerinizdeki damarların renginin belirleşmesi, göbeğinizden kasık kemiğinize uzanan koyu bir çizgi görünmesi
  • Yemek yeme arzusu
  • Sürekli yorgunluk ve uyku hissi
Bu belirtilerden herhangi biri varsa, mümkün olan en kısa sürede doktorunuz ile görüşün. O sizi muayene ederken, rahim ağzı renginde veya sıkılığında değişiklikler, uterusunuzda değişiklikler, doğum öncesi bir kalp atışı işitme ya da bir ultrason monitörüyle fetusun algılanması gibi gebeliği teyit edebilen diğer belirtileri gözlemleyebilecektir. Eğer gebeyseniz, siz ve bebeğinizin en iyi şekilde başlangıç yapması için doğum öncesi randevuları da ayarlayacaktır.
]]>
Wed, 24 Jan 2018 02:25:19 GMT
<![CDATA[Filipinli bakıcı]]> Yeni trend Filipinli Bakıcı

Peki Filipinlerin dünyanın neresinde olduğunu biliyor musunuz ?
Bir Güneydoğu Asya ülkesi olan Filipinler, dünyada incinin en ucuz olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Başkent Manila'da gidecek yeri olmayan binlerce insanın, zengin insanların ölen yakınları için yaptırdıkları küçük ev şeklindeki mezar evlerde yaşaması dikkat çekiyor.
Türkiye'den 14 bin kilometre uzakta, Güneydoğu Asya'da bir ülke olan Filipinler, küçüklü büyüklü toplam 7 bin 107 adadan oluşuyor.
Filipinler, böylece en fazla adası bulunan ülkeler arasında ilk sıralarda geliyor.
Filipince ve İngilizce’nin resmi dil olduğu bu ülkede, günlük hayatta İngilizce pek konuşulmaz. Halkı oldukça yardımsever ve güler yüzlü, sakin insanlardır. Birbirlerine selam vermeyi ve teşekkür etmeyi severler.
Uzak Asya ülkelerinden Filipinler'de kadınlar bir yandan yoksullukla en derin bir çıkmazı yaşarken bir yandan da güçlü kadın örgütlenmesi ile önemli bir tarihsel mirasa sahip.
Her 26 saniyede bir kadının şiddete maruz kaldığı ülkede, yoksulluk nedeniyle başka ülkelere göç eden kadınların sayısı 4 milyondan fazla.
Yoksulluk nedeniyle 7 milyon Filipinli dünyanın birçok ülkesine işçi olarak gitmek zorunda kalıyor. Göçmen işçilerin büyük bir bölümünü ise kadınlar oluşturuyor. Halkın yüzde 80'inin yoksulluk, yüzde 40'ının ise açlık sınırında yaşadığı ülkede, kadınların durumu ise diğer ülkelerde olduğu gibi verilen rakamların çok ötesinde.
 
Filipinli Bakıcı – Filipinli Dadı
Filipinli bir bakıcıya çocuğunu emanet etmek moda oldu. Çalışma ve oturma izinleri alınarak istihdam edilen Filipinli kadınlar ev içi hizmetlerde de çalışıyorlar. Aldıkları kaliteli eğitime rağmen, nüfus yoğunluğu nedeniyle kendi ülkelerinde iş bulamıyorlar.
 
Aldıkları eğitim ile sahip oldukları donanım sayesinde çocuk bakımı ve büyütülmesi konusunda dünya çapında üne sahip olan Filipinli hanımlar anneler tarafından tercih edilir olmuştur.
 
Türkiye’de genellikle yatılı olarak istihdam edilen Filipinli bakıcılar, bebek ve çocuk bakımı, hasta bakımı konusunda oldukça deneyimli ve eğitimli kişilerdir. Yapılan birçok araştırma çocukların yabancı dili öğrenebildiği en verimli çağın çocukluk dönemi olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla çocuklarının küçük yaşta İngilizce öğrenmesini isteyen ebeveynler için ideal bakıcı, Filipinli bakıcıdır.
 
Siz de Filipinli bakıcı arıyorsanız, doğru adrestesiniz J
 
Bakıcı Dadı İnsan Kaynakları olarak; Gözünüz arkada kalmasın diye olmazsa olmaz kurallarımız var !
  1. ·        Sorumluluk,
  2. ·        Güven,
  3. ·        Empati,
  4. ·        İşbirliği,
  5. ·        Çözüm….
SORUMLULUK bilinci taşıyan, GÜVENilir, nitelikli elemanlar ile çalışıyoruz. Doğru elemanı doğru işe yerleştirmek için dinlemesini iyi biliyoruz, iş tanımını belirlemek için EMPATİ kuruyoruz… Doğru elemanı bulmanız için sizinle İŞBİRLİĞİ yapıyor, birlikte ÇÖZÜM üretiyoruz.
Nerede ikamet ettiğiniz önemli değil… 
 
Size bir telefon (0533 200 2457 – 0216 550 7990) kadar yakınız…
 
Arayın, gözünüz arkada kalmasın, rahatınıza katkımız olsun.
 
 
YASAL BİLGİ : Ülkemizde iş ve işçi bulma faaliyetleri yasalarla düzenlenmiştir. Gerek İş Kanunu gerekse Türkiye İş Kurumu Kanununda da belirtildiği üzere, bu alanda sadece Türkiye İş Kurumu ve Türkiye İş Kurumu’ndan izin alan Özel İstihdam Büroları yetkilidir. Şirketimiz Türkiye İş Kurumu tarafından verilen 30.03.2006 tarih, 132 belge no.lu “ÖZEL İSTİHDAM BÜROSU” Lisansına sahiptir. 
Siz de güvenliğiniz için hizmet aldığınız kurumun Yetki Belgesinin olup olmadığını mutlaka sorgulayın !
Bol şanslar,
]]>
Tue, 23 Jan 2018 03:21:19 GMT
<![CDATA[Tüp bebek ve tedavisi ile ilgili merak edilenler...]]>
Memorial Ataşehir Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Doç. Dr. Cem Demirel, tüp bebek tedavisine başlayacak olan çiftlere rehberlik etmesi için en çok merak edilen 10 soruyu yanıtladı.
 
Tüp bebeği en fazla kaç defa deneyebilirsiniz?
Deneme sayısı konusunda bir sınır bulunmamaktadır. Ancak iyi merkezlerde yapılan tedavilere rağmen gebeliğe ulaşılamamışsa, deneme sayısı arttıkça gebelik beklentisinde bir azalma olacaktır. Bazen nedeni belirsiz tutunamama problemi yaşayan çiftler, birçok denemeden sonra gebeliğe ulaşabilmektedirler. 8 ya da 10. denemeden sonra gebelik şansını yakalayan çiftlerin de öykülerine tanık olmaktayız.
 
Yaş, gebe kalma şansını etkiler mi?
Tüp bebek uygulamalarında gebe kalma şansını belirleyen birçok nokta bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi, tedavi görmekte olan kadının yaşıdır. Gebe kalma şansı 35 yaşından genç kadınlarda en yüksek, 35-38 yaş arasında kabul edilebilir, 38-40 yaş arasında azalan, 40-42 yaş arasında yine de ümidimizi koruduğumuz, 42-44 yaş arasında ise gittikçe düşmüş durumdadır.
 
Transfer edilen embriyo sayısı gebelik şansını belirleyen bir faktör müdür?
Tüm yaş gruplarına bakıldığında tek embriyo transferi ile gebelik beklentisi % 28 dolaylarında iken, çift embriyo transferi ile bu oran % 45’e çıkmaktadır. Tek embriyo transferi yapılan vakalarda geriye dondurulabilecek birçok embriyo kalmaktadır ve bunların kullanımı ile de ciddi oranda ilave gebeliklere ulaşılmaktadır. Ciddi derecede erkek faktörüne bağlı infertilitede, spermin ciddi şekil bozukluğu gösterdiği çiftlerde ve sperm üretiminin testiküler yetmezlik nedeniyle bozulduğu “azoospermik” vakalarda yine gebelik şansı tüp bebek tedavisinde düşmektedir.  
 
Tüp bebekte düşük daha mı sık izlenmektedir?
Tüp bebek tedavisi ile elde edilen gebeliklerde düşük riski, normal yolla kalınan gebeliklerden çok az daha yüksektir. Bunun nedeni tedaviden değil, gebe kalamamaya neden olan problemin kendisinden kaynaklanmaktadır.
 
Tüp bebek gebeliklerinin başında izlenen vajinal kanamalar normal midir?
Gebe kalmış hiçbir hastada vajinal kanama normal kabul edilmemelidir ve doktora mutlaka danışılmalıdır. Fakat öte yandan da tüp bebek gebeliklerinin başında vajinal kanama ve lekelenmelere çok sık rastlanılmaktadır. Bu, mutlaka kötüye gidişin bir göstergesi olmayabilir.
 
Dondurulmuş embriyolar ile şans nedir?
Bazı tüp bebek uygulamalarında transfer edilen embryoların dışında elimizde geride çok iyi kaliteli embriyolar kalabilmektedir. Bu embriyoların dondurulup saklanması, aileye ileride tekrar bir gebelik şansı verebilmektedir. O nedenle embriyo dondurma hastalar için çok faydalı bir uygulamadır. Dondurulan embriyolar çözündükten sonra %70-80 canlı kalmakta ve %50-70 oranında gebelikle sonuçlanmaktadır. Dondurulmuş embriyolar ile elde edilen bebeklerin sağlığı, doğal yolla elde edilen gebeliklerden farklı değildir.
 
Tüp bebek öncesinde herhangi bir diyet uygulanmalı mı?
Bu konuya ilişkin yeterli bilimsel çalışma verileri olmamakla birlikte; bazı çalışmalar özellikle gebelik planlamasına geçildiği dönemde (prekonsepsiyonel dönem) Akdeniz tipi diyet (yüksek oranda bitkisel yağlar, sebzeler, balık ve baklagiller ve hafif atıştırmalıklar) ile beslenen hastalarda tüp bebek başarı oranlarının artığını göstermektedir. Akdeniz diyetindeki bitkisel kaynaklı az doymuş yağlar, yüksek folik asit ve B6 vitamini bu beslenme şeklinin üstünlüğünde belirtilen temel içeriklerdir.
 
Tüp bebek tedavisi öncesi kilo vermek gerekli mi?
Kilolu bayanlarda tüp bebek tedavisi öncesi kilo verilmesinin tedavi sonuçlarına olumlu etkisinin olabileceği yönünde net bilgi bulunmamaktadır. Fakat kilonun ideal düzeylere getirilmesi, tedavi süresinin kısalmasına, ihtiyaç duyulan ilaç miktarının azalmasına ve tüp bebek ile gebe kalınılırsa düşük yapma riskinde azalmaya neden olmaktadır. O nedenle ideal kilolara gelmenin tedavinin sonuç dışındaki özelliklerine ve gebelik oluştuğunda da düşük ya da gebelik şekeri gibi problemlere karşı faydası bulunmaktadır.
 
Embriyo transferinden sonra cinsel yaşam devam edebilir mi?
Cinsel yaşamın devamı gebeliğin tutmasına engel oluşturmaz. Fakat yumurta toplama işleminden sonra yumurtalıkların hala çok büyük olabilmesi, vajinal yolla kullanılan ilaçlar, bazen lekelenme tarzı vajinal kanamalar, normal bir cinsel ilişki sürecini anne adayı için rahatsızlık verici olabilmektedir.
 
Ağır kaldırma gebeliğin tutunmasına etki eder mi?

 

Halk arasında düşünülenin aksine, transfer sonrası hareket etmek, ağır kaldırmak, seyahat etmek, öksürmek, ıkınmak, yükseğe uzanmak, transferden hemen sonra ayağa kalkmak gibi aktivitelerin gebeliğin tutunma ve devamı üzerine herhangi hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken doktorların önerdiği ilaçları düzenli kullanılması ve eğer yumurtalıklar aşırı derecede uyarılmış ve büyümüşlerse de fazla ağrı ve rahatsızlık duyulmaması için dinlenilmesidir.
]]>
Thu, 18 Jan 2018 00:25:48 GMT
<![CDATA[Epidural (Ağrısız doğum yöntemi) Nedir ?]]> “Ağrısız doğum yöntemi” olarak tanıtılan “epiduralli doğum”, aslında bir tür lokal anestezi yöntemidir. Altı omurga bölgesinde bulunan epidural kanallardan geçen ağrı-algılayıcı sinirler enjeksiyonla uygulanan bir ilaçla bloke edilerek, vücudun alt kısmının hissizleşmesi sağlanır ve doğum kasılmalarının neden olabileceği ağrılar beyine iletilmediğinden, hissedilmez.

Elbette doğumda yapılan müdahalelerin hepsi gibi, epiduralin de faydaları ve zararlarını iyi düşünmek ve ona göre karar vermek gerekir.

Doğum, doğuma hazırlık ve hamilelik alanında yaptığı çalışmalar ve verdiği eğitimler ile ünlü olan Lamaze kuruluşunun "Özgüvenle Doğurmak" adlı rehberinde, doğumda yapılan müdahaleler hakkında özet bilgiler bulunuyor.

İşte Lamaze Rehberi'nden epidural anestezi ve analjezi ile ilgili bilmeniz gerekenler:

Doğum ağrısıyla medikal ilaçlar olmadan baş edebilmeyi denemek bebeğinizi ve sizi korur, doğumun ilerleyişini ve emzirme, bağlanma gibi doğum sonrası uyum süreçlerini kolaylaştırır.
Epidural, damar yolu açılmasını, düzenli EFM takibini gerekli kılar ve bu yüzden hareketiniz kısıtlanır. Bununla beraber, vajina kaslarınızın gevşemesi de doğum sürecini uzatan faktörlerdir.
Epidural kullanmak vakum, forseps gibi aletlerin kullanılmasını da gerekli kılabilir ve sezaryen riskini artırır.
Epidural kullanımı ateşlenme riski yaratabilir ve enfeksiyon riskinin de artmasıyla doğumdan sonra bebeğinizden bir müddet ayrı kalmanızı gerektirebilir.
Epidural ilaçlar bebeğinize ulaşır. Yukarıdaki diğer faktörlerle birlikte bu, emzirme sürecini zorlaştırabilir.

Epidurale ihtiyaç duyabileceğiniz durumlar:

Doğumunuz çok uzun ve zor olduysa, dinlenmek için,
Sezaryenle doğum yapacaksanız,
Tansiyonunuz yüksekse,
İyi bir doğum desteği almıyorsanız,
Doğum esnasında bulunduğunuz mekan başka yollarla rahatlamanız için uygun değilse,
Doğum ağrısı korkunuzla baş edemiyorsanız.

Gereksiz epidural kullanmaktan kaçınmak için:

Doğum sürecini mümkün olduğunca evde geçirin.
Doktorunuzu ve doğum yapacağınız yeri seçerken iyi düşünün.
Doğumunuzla ilgili taleplerinizi doktorunuzla paylaşın.
Doğumda kesintisiz destek alabileceğinizden emin olun.
Mümkün olan bütün ilaç dışı ağrıyla baş etme yöntemlerini öğrenin ve kullanın.
Sabırlı olun ve bedeninizin nasıl doğum yapılacağını gayet iyi bildiğini hatırlayın.

Epidural alsanız bile doğumunuzun mümkün olduğunca normal ilerlemesini sağlamak için:

Diğer rahatlama yöntemlerini mümkün olduğunca denemeye devam edin, böylece bütün doğum boyunca epidurale gerek duymayabilirsiniz.
Ikınma aşaması geldiğinde epiduralin yavaşça azaltılmasına izin verin.
Destekçilerinizden ellerinize ve ayaklarınıza masaj yapmalarını isteyin, böylece olabildiğince aktif kalmanıza yardımcı olmuş olurlar.
Bebeğiniz emmeye çalışırken sabırlı olun ve ten tene temas süresini mümkün olduğunca uzatın.
Bebeğiniz başta memeyi hemen alamazsa ya da epidural kaynaklı başka emzirme sorunları yaşarsanız, hastane personeline (mümkünse bir emzirme danışmanına) kolostrumu (ilk sütü) sağmanıza yardım etmesini isteyin. Sağdığınız ilk sütü biberon veya damlalıkla bebeğinize vermeyi deneyebilirsiniz.
Daha ciddi emzirme sorunlarından kaçınmak için, hastane personelinden bebeğinize asla bebek maması, biberon veya emzik vermemelerini isteyin.

Kaynak : HThayat

 

]]>
Thu, 18 Jan 2018 00:11:50 GMT
<![CDATA[Çocuklarda Kusma...]]>

Kusma nelerin belirtisidir?

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm Dr. Özlem Sipahi, çocuk kusması hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı.

Düşen hava sıcaklıklarıyla birlikte salgın hastalıklar da artış gösteriyor. En fazla çocukları etkisi altına alan bu hastalıkların başında ise kusma ve ishal geliyor. Bu sağlık sorunlarının altında genellikle, çeşitli yollarla sindirim sistemine alınan virüsler yatıyor. Vücutta hızla su kaybına yol açabilen kusma ve ishal, kaybedilen sıvının geri kazanılmaması durumunda ise ağır sonuçlar doğurabiliyor. Central Hospital’dan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Uzm Dr. Özlem Sipahi, “Çocuk, her aldığı sıvıyı 10 dakika içerisinde kusarak çıkarıyorsa, susuz kalma tehlikesi altındadır. Şiddetli kusmalar ise farklı hastalıkların sinyalini veriyor olabilir.” diyor.
 
Kusma, akut gastroenterit (mide bağırsak enfeksiyonu) hastalığının belirtilerinden biridir. Çocuklarda görülen idrar yolu enfeksiyonlarından menenjite kadar pek çok hastalığın ilk belirtisi olan kusmaya bir de sulu dışkı, karın ağrısı, halsizlik ve huzursuzluk gibi belirtiler eklendiğinde bu durum gastroenterit (ishal) olarak adlandırılıyor. Çocukların bir kısmı kustuğunu söyler ancak ishal olduğunu söylemeyebilir. Bu nedenle kusmaya başlayan çocuğun dışkılama sayısı ve dışkının kıvamı mutlaka takip altına alınmalıdır.
 
İshal ve kusma bakterileri vücuttan atmaya yardımcıdır
Çocuğun ishal mikrobu nedeniyle çeşitli rahatsızlıklar yaşamaya başlaması, bakterilerin vücudun ilk savunma duvarını aştığını gösterir. Bu da bakterilerin vücut hücrelerini yok etmesi, sürekli olarak bağırsaklarda çoğalması ve milyonlarca mikroptan oluşan bir ordu kurması olarak açıklanabilir. Bu düşman orduyu vücuttan atmanın en pratik yolu kusma ve ishal şeklindeki dışkılamadır. Çünkü kusma ve ishal ile her defasında önemli miktarda bakteri devre dışı bırakılmış olur. Vücut aksi şekilde davransaydı bakterilerin sayısı giderek artabilir, bağırsak duvarını delerek tüm vücuda yayılabilirdi. Bu nedenle kusma ve ishal belirtilerinin önemli bir amaca hizmet ettiği bilinmeli ve önüne geçilmeye çalışılmamalıdır.
 
İshal ve kusma yaşayan çocuk yemek konusunda zorlanmamalı
Mevcut bakterilerle savaş halinde olan mide işlevini yerine getiremez. Bu sebeple çocuk, yemek yemek istemeyecektir. Bu durumun normal olduğu, çocuğun zorlanmaması gerektiği ve iyi hissetmesi durumunda kendisinin yemeğe başlayacağı unutulmamalıdır. Böyle durumlarda öncelikle çocuğun yeme isteği desteklenmelidir. Bunun için 1 yaşından küçük çocuklar, anne sütü veya mamayla beslenmeye devam etmelidir. Çocuklara ise ishale en iyi gelen besinler olan ev ortamında mayalanmış yoğurt, pirinç suyu ve lapası, haşlanmış patates ve çubuk kraker gibi hafif gıdalar verilmelidir. Ayrıca çocuk, şekerli gıdalardan uzak tutulmalıdır.
 
Mikroplu yiyeceklere dikkat!
Çocuklar ayrıca ishal, kusma, ateş, mide krampları, iştah ve sıvı kaybı olarak görülen besin zehirlenmesine bağlı kusmalar da yaşayabiliyor. Çeşitli bakterilerin ürediği yiyecekler, üzerinde mikrop barındıran ve yıkanmadan yenen meyve ve sebzeler, besin zehirlenmesine yol açabilen faktörlerden. Böyle besinlerin tüketimi mide ve bağırsak enfeksiyonlarına neden olabiliyor. Bu probleme daha çok katı gıdalarla beslenmeye başlayan bebek ve çocuklarda rastlanabiliyor.
 
Kusma başka hastalıkların habercisi olabilir
Aslında kusma, her çocukta ve bebekte görülebilen genel bir problemdir. Fakat bazı durumlarda hastalık habercisi olabilir. Bunu belirleyen faktörse kusmanın şiddeti, miktarı ve zamanıdır. Bebeklerde görülebilen şiddetli kusmalar, sindirim sistemiyle ilgili hastalıkların sinyalini veriyor olabilir. Sindirim sistemi rahatsızlıklarının yanı sıra mide darlığı da fışkırarak kusmaya yol açabilir. Ayrıca reflü, yetişkinlerde olduğu kadar 1 yaş altındaki bebeklerde de sıkça görülebilir.
 
Su kaybı ciddiye alınmalı
Vücutta ishal ve kusma geliştiğinde dikkat edilmesi gereken en önemli konu ise oluşan su kaybıdır. Her kusma ve ishal dışkılaması sırasında vücut, hücrelerinde bulunan su ve tuzu kaybeder. Bu sebeple vücudun susuz kalması ölümcül sonuçlara yol açabilir. Sıvı kaybına neden olmayacak günlük kusma 2 veya 3 iken, ishalli dışkılama ise 4 ya da 5’tir. Eğer çocuk kusmuyor yalnızca ishal problemi yaşıyorsa, susuz kalma ihtimali daha düşüktür. Fakat çocuk, aldığı her sıvıyı 10 dakika içerisinde kusarak çıkarıyorsa, susuz kalma tehlikesi altındadır ve mutlaka bir hekime başvurulması gerekir. Bunun yanında, ateşle birlikte ishal yaşayan, kusmuğunda kan ve dışkısında mukus (sümüksü madde) görülen, ishal ve kusması ağır olmamasına rağmen süresi 10 günü geçen, ayrıca huzursuz ve çok ağlayan bebek ve çocuklar da bir uzmana gösterilmelidir.
 
Tedavi korunmaktan geçiyor. En etkin tedavinin korunma olduğu unutulmamalıdır. Bu hastalık, çevresinden çocuğa bulamış olabilir. Ayrıca, çocuk çevresindekilere de bu hastalığı bulaştırabilir. Bu nedenle hijyen kurallarına çok dikkat etmek gerekir. Her tuvaletten sonra eller sabunla iyice yıkanmalı ve ellerin ağızla teması mümkün olduğunca kesilmelidir. Bu gibi önlemlerin alınması hastalığa yakalanma riskini azaltacaktır.

 

 

]]>
Tue, 16 Jan 2018 14:19:32 GMT
<![CDATA[Çocuğa Yemek yeme alışkanlığı nasıl kazandırılır ?]]>  Psikolog Leyla Navaro’nun ‘Gerçekten Beni Duyuyor Musun?’ isimli kitabında bu hususlar şöyle sıralanıyor:

 
1- Çocuğa acıkma duygusu bahşedilmelidir. Böylece acıkmadan yemek değil de acıkarak yemenin olağanüstü keyfi sunulmuş olur. Oysa ebeveynin karar verdiği zaman ve karar verdiği miktarda yeme ısrarı çocuğun bünyesiyle yabancılaşmasına neden olur.
 
2- Yemek zorlamaları, anneyle çocuk arasında bir güç kavgasının başlamasına neden olur. Çocuğu istemediği, yapamayacağı bir şeye zorlayan bir ebeveynle, buna direnen bir çocuğun klasik çatışmasıdır bu! Çocukta yemeğe karşı bir isteksizlik yarattığı gibi, yemek zamanlarının her iki taraf için de bir kabusa dönüşmesine sebep olur.
 
3- Yemek yedirmek ve çocuğun istenileni yemesini sağlamak ille de iyi ebeveynlik demek değildir. Özellikle iyi yemek yemesini sağlamak amacıyla, kendi kendine yiyebilecek çocuğa kaşık kaşık yemek yedirmek hem çocuğa hem anneye verilebilecek en büyük cezalardandır.
 
4- Pek çok genç anne, anneliğini bu alanda kanıtlamaya çalışarak hem kendini hem de çocuğunu zora koşar. Çocuğun peşinden tabak ve kaşıkla saatlerce dolaşan, yemek yemesi için masallar okuyan, televizyon karşısında çocuğun ağzına yemek tıkıştırıp duran anneler çocuklarına kötü yemek alışkanlıkları sunmaktadır.
 
5- Temelde, önemli ve gerçek bir hastalık kaygısı olmadığı sürece, çocuğun yemek problemi aslında annenin yarattığı bir problemdir. Annenin ‘iyi anne’ olma adına kendini koştuğu veya çevresince koşturulduğu bir sorun kaynağıdır bu.
 
6- Çocuklar zorlanmadığı sürece, bünyelerinin ihtiyaçlarını duymaya, midelerinin acıkma sinyallerini algılamaya ve ihtiyaçları olan yemeği talep etmeye yatkındır. Bunun için öncelikle annenin, çocuğun algılarına güvenmesi ve kulak vermesi gerekir. Ama aynı zamanda da, annenin, anneliğini yemek yedirme alanında kanıtlamaya çalışmaması çok önemlidir.
 
 
]]>
Tue, 16 Jan 2018 13:45:54 GMT
<![CDATA[Çocuk istismarını önlemek elimizde !!!]]>  Çocuğa Yönelik İhmal ve İstismar

Çocuk istismarı ve ihmali; ana, baba ya da bakıcı gibi bir erişkin tarafından çocuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz ya da hasar verici olarak nitelendirilen, çocuğun gelişimini engelleyen ya da kısıtlayan eylem ve eylemsizliklerin tümüdür. Bu eylem ya da eylemsizliklerin sonucu olarak çocuğun fiziksel, ruhsal, cinsel ya da sosyal açıdan zarar görmesi, sağlık ve güvenliğinin tehlikeye girmesi söz konusudur. 

Çocuk istismarı; fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar olarak, çocuk ihmali ise fiziksel ya da duygusal ihmal olarak ayrılmaktadır. İstismar ve ihmalin bu farklı şekilleri yalnız aileleri değil, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da etkileyen toplumsal bir sorundur. 

Çocuğa yönelik ihmal,  çocuklara yapılan kötü muamelenin en yaygın şeklidir. İhmal, çocuk istismarı kadar görünür bir yara ve iz bırakmadığı için istismar kadar dikkat çekmez, fark edilmez ve çoğunlukla da ihbar edilmez. Ancak ihmal de, çocukta istismar kadar uzun ve kalıcı hasarlara yol açabilir. 

Çocuğa Yönelik İhmal

Çocuğa yönelik ihmal, ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin; çocuğun yiyecek, barınma, tıbbi bakım, ilgi gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaması, bakım yükümlülüklerini yerine getirmemesidir. 

1-Fiziksel ihmal: Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamamasıdır. Yiyecek vermemek, temizliğine dikkat etmemek, hava şartlarına uygun kıyafet giydirmemek, doktora götürmemek, fiziksel ihmal örnekleridir. 

2-Psikolojik ihmal: Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaması, çocuğu ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve bakımdan mahrum bırakmasıdır. Çocuklar, sağlıklı bir ruhsal gelişim için korunmaya, değer ve ilgi görmeye, güven duymaya ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaçların yeterli ölçüde ve tutarlı bir şekilde karşılanmaması, psikolojik ihmaldir. 

Bir Çocuğun İhmal Edildiğini Nasıl Anlarız?

  • Okuldan sık sık uzak kalıyorsa,
  • Yemek ve para için dilencilik yapıyor veya çalıyorsa,
  • İhtiyacı olan doktordan mahrum kalıyorsa,
  • Sürekli pis giyiniyor ve kötü kokuyorsa,
  • Vücudu aşırı derecede zayıf düşmüşse,
  • Kendi kendine zarar veriyorsa,
  • Alkol ve diğer uyuşturucuları kullanıyorsa,
  • Evinde ona bakan kimse bulunmadığını belirtiyorsa çocuğun ihmale maruz kaldığını düşünebiliriz. 

İhmalin Çocuklar Üzerindeki Etkileri

  • Yalnızlık, güvensizlik ve korunmasızlık hissi
  • Öğrenme güçlüğü
  • Davranış problemleri
  • Yaşıtlarıyla ve çevreyle iletişimde başarısızlık
  • Ölüme kadar varabilen sağlık problemleri
  • İlgi görebilmek için sağlık problemi yaratma eğilimi, fiziksel şikayetler
  • Gelişim geriliği
  • Yemek istifleme alışkanlığı
  • Eşya ve madde bağımlılığı

Çocukluğunda İhmale Maruz Kalmış Bireylerde Gelecekte Şu Etkiler Gözlemlenebilir

  • Topluma ve kendine güven eksikliği
  • Kendine zarar verme ve intihar eğilimi
  • Depresyon
  • Duygularını yönetmede ve sosyal ilişkilerde zorlanma
  • Şiddet eğilimi
  • Bağımlılıklara yatkınlık ( alkol, madde, kumar, alışveriş vb gibi)
  • Çocuk İhmali Olasılığını Artıran Nedenler Nelerdir?
  • Eğitim eksikliği, gelenekler, tabular, erkek egemen sistem
  • Yetersiz sosyo-ekonomik koşullar
  • Yetersiz sosyal destek
  • Şiddet uygulamalarını destekleyen veya hoş gören inançlar
  • Uygunsuz kişilerin örnek alınması
  • Ebeveyn veya bakıcıların geçmişte görmüş oldukları kötü muamele
  • Ebeveyn veya bakıcıların madde bağımlılığı
  • Ebeveyn veya bakıcıların çocuk gelişimi ile ilgili yetersiz bilgileri
  • Ebeveynlerin çok genç yaşta anne-baba olmaları
  • Ebeveynlerin aile içi şiddet yaşıyor olmaları
  • Ailelerdeki yüksek günlük stres düzeyi

En Çok Hangi Çocuklar İhmale Maruz Kalır?

  • 0-3 yaş arası çocuklar
  • Hasta veya özürlü çocuklar
  • Kız çocukları

 

Çocuğa Yönelik İstismar 

Çocuğa yönelik istismar, aile ilişkilerinde veya yakın ilişkilerde yaygın olarak görülen bir şiddet türüdür. İstismar, ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin çocuğun fiziksel, duygusal ve cinsel gelişimini engelleyecek, beden ve ruh sağlığına zarar verecek şekilde davranmasıdır.   

1-Fiziksel istismar: Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun bedenine zarar verecek şekilde davranmasıdır. Fiziksel istismar çocuk istismarının en çok görünen ve yaygın şekilde fark edilen biçimidir. 

Bazı Fiziksel Göstergeler: Açıklanamayan yara, bere ve darbe izleri ( Örneğin yüzde, dudakta ve vücudun çeşitli yerlerinde morluklar, ezikler, ısırık izleri, kemer ve ip gibi nesnelerin izleri, tekrarlayan izler), açıklanamayan yanıklar (Örneğin vücutta sigara, puro yanıkları ),açıklanamayan kırıklar, çıkıklar, kafa derisinde saç kaybı.

Bazı Davranışsal Göstergeler: • Cezalandırmayı hak ettiği yönündeki tutum • Yetişkinler ile iletişim kurmaktan sakınma • Ebeveynden korkma • Eve gitmekten korkma • Ebeveyn tarafından bildirilen yaralanmalar • Kendi kendine zarar veren davranışlar • Aşırı derecede çekingen ya da saldırgan davranışlar • Fiziksel temastan rahatsız olma • Ağrı şikayetleri ya da rahatsız hareketler • İklim şartlarına uygun olmayan ve vücudu saklamak için giyilen giysiler • Diğer çocukların ağlamasına duyarlı olma • Okula erken gitme, okuldan geç ayrılma • Evden kaçma (ergenlerde) • Sosyal işlevsellik alanında sorunlar • Yakın ilişki kurmada zorluklar • Çatışmalı, duygusal yoğunluğu az, yoğun öfke ilişkileri kurma • Uyum problemleri

Bazı Bilişsel ve Akademik Göstergeler:  Gelişimsel bozukluklar ( Yaşı ve yaşıtları düzeyinde algılama, kavrama, dikkatini yoğunlaştırmada zorluklar gibi) • Okul başarısında düşme

Uzun ve kısa dönemli psikolojik sonuçları: • İzolasyon ( Toplumdan ve sosyal alanlardan kendini soyutlama) • Korku • Güven Kaybı • Depresyon ve kaygı • İlişki kurmada ve sürdürmede güçlük • Yeme bozuklukları  (Aşırı kilo kaybı, aşırı kilo alımı, yeme sonrası kusma vb)  • Travma sonrası stres bozukluğu ( Gevşeme ve rahatlamada zorluk, uyku problemleri, çaresizlik, umutsuzluk, öfke, suçluluk, utanç, ilgisizlik, dalgınlık, dikkat problemleri, hafıza problemleri vb )

Uzun ve kısa dönem davranışsal sonuçları : • Suçluluk • Genç yaşta, istenmeyen hamilelik • Uyuşturucu kullanımı • Düşük akademik başarı (Okul  başarısında, ders notlarında, dikkat yoğunluğunda düşüş) • Suç davranışlarına, şiddet suçlarına, alkol ve diğer uyuşturucu bağımlılıklarına ve kötü niyetli davranışlara yüksek oranda eğilim gösterme 

2- Duygusal istismar: Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin; çocuğu azarlaması, tehdit etmesi, utandırması, küçüksemesi, çocuğun kendine olan saygı ve güvenini zedeleyecek şekilde davranmasıdır.   Çocuğa duygusal olarak yokmuş gibi davranılması, ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve yakınlığın gösterilmemesi, bunun aksine çocuğun, gelişimini bozan her türlü aşağılama, reddetme, suçlama vb gibi söz ve davranışlara maruz kalmasıdır. Çocuk sadece duygusal istismara ya da aynı zamanda fiziksel ve/ya cinsel istismara maruz kalıyor olabilir.

Fiziksel göstergeler: • Konuşma ya da diğer iletişim bozuklukları •Fiziksel gelişimin yavaşlaması • Çocukta var olan astım ya da alerji gibi bazı hastalıkların şiddetlenmesi • Madde bağımlılığı 

Davranışsal göstergeler: • Alışkanlık bozuklukları (Parmak emme, sallanma vb. gibi) • Suç işleme de dahil olmak üzere anti-sosyal ve yıkıcı davranışlar • Nevrotik özellikler (Uyku bozuklukları, oyun oynamada tutukluluk) • Pasiflik ya da saldırganlık gibi aşırı davranışlar • Gelişimsel gecikmeler • Davranış bozuklukları (şikâyet etme, pasiflik, saldırganlık vb) • Aşırı uyum sorunları • Kendine zarar verici davranışlar ya da intihar düşünceleri

Unutmayın!

Çocuğun duygusal istismara maruz kaldığını fark etmek zor olabilir.  Çünkü çocukta herhangi bir yara bere izi yoktur ya da çok düzgün bir biçimde giyinir ve beslenir. Ayrıca bunun normal olduğunu düşünen çocuk da duygusal istismara uğradığına dair herhangi bir açıklama yapmayabilir.

Duygusal göstergeler:•Sosyal ilişkilerini etkileme •Yaşının gerektirdiği şekilde davranamama 

Bilişsel/Akademik göstergeler:  Çocuğun  öğrenme,  algılama, dikkat yoğunluğu vb  gibi becerilerinde düşüş 

3-Cinsel istismar: Ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, kendi cinsel isteklerini tatmin etmek için çocuğu kullanması, çocuk üzerinde güç kullanarak, çocuğu korkutarak, tehdit ederek, kandırarak veya ikna ederek çocukla cinsel yakınlık kurmaya  çaba göstermesi ve cinsel haz almasıdır. Fiziksel temas içermeyen cinsel içerikli konuşma, teşhircilik, röntgencilik, çocuğa cinsel içerikli film vb. gösterme/izletme, cinsel ilişkiye tanık olmaya zorlama, çocukla cinsel ilişki kurma, çocuğa zorla dokunma, çocuğun dokunması için zorlama, çocuğa sürtünme, çocuğu pornografik yayınlarda kullanma, çocuğu fuhuşa veya evlenmeye zorlama cinsel istismar örnekleridir.

Sosyal medya ve çeşitli teknolojik uygulamalar aracılığıyla çocuğu kontrol etme ya da  cinsel ve duygusal istismar etme amaçlı ilişki kurulması da oldukça yaygındır. İzinli veya izinsiz çocukla bu şekilde kurulan ilişki biçimleri istismardır. 

Fiziksel göstergeler :• Yürüme ve oturmada zorluk çekme • Yırtılmış, lekeli veya kanlı iç çamaşırları. • Genital bölgede acı, şişkinlik, kızarıklık, kanama ya da kaşıntı. • İdrar yaparken acı çekme • Genital bölgenin dışında bereler, kanama ya da yırtılmalar olması • Cinsel yolla bulaşan hastalığın tespiti

Davranışsal göstergeler :• Uygun olmayan cinsel oyunlar veya ileri derecede cinsel bilgi sahibi olma ve rastgele cinsel ilişki kurma. • Histeri, duygularını kontrol edememe • Okulda beklenmedik zorlanmalar • Uzaklaşma ve depresyon • Kardeş rekabetinde aşırı üzülme • Akranlarla ilişkilerde zorluk ve onlarla ilişkiden çekinme • Kendi kendine sosyal tecrit oluşturma • Fiziksel temas veya yakınlıktan kaçınma • Ani ve aşırı kilo değişimi (zayıflama ya da şişmanlama) • Belli yerlerden ve kişilerden çok fazla korkma • Tanıdık bir yetişkinden kaçma ya da kaçınma davranışı sergileme • Çocuğun ifadesi

Duygusal göstergeler: Cinsel istismar, çocuğun güven duygusunun yıkılmasında çok büyük tahribatlara yol açar. Bundan başka, istismarcı çocuğu sürekli sessiz kalması için yönlendirir (bu bizim küçük sırrımız gibi) ya da tehdit eder. Bu yönlendirme çocuğun anlama kabiliyetini aşan bir durumdur. Çocuk bir dizi duygusal tepkiler verir: Kendine ve yakınlarına güvensiz davranma, içe kapanma, kendini suçlama (benim hatam), utanç, depresyon, kaygı, ruhsal gelgitler, öfke tepkileri, uyum problemleri gibi.

Bilişsel/Gelişimsel/Akademik göstergeler: • Öğrenme güçlüğü • Dağılmış ilgi-dikkat eksikliği • Akademik başarısızlık 

Uzun ve kısa süreli psikolojik etkileri: • Travma sonrası stres bozukluğu gösterme • Kabuslar • Fobiler-korku tepkileri• Uyku bozuklukları • İçe kapanma • Dikkat eksikliği • Tuvalet alışkanlıklarında problemler, gerilemeler, gecikmeler• Aşırı fantezi kurma • Uyurgezerlik 

Unutmayın!

Cinsel istismarın en güçlü göstergelerinden biri, çocuğun ifadesidir. Çocuk cinsel istismara uğradığını söylüyorsa, bunu ciddiye alın. Çocuğun iyiliği ve onu korumak için kuşkularınızı bir kenara bırakın.  

Bir Çocuk İstismar Edildiğini Açıklarsa Çocukla Nasıl İletişim Kurulmalıdır? 

Çocukla bire bir konuşmak için özel bir mekan bulun. Bu mekan,konuşmanızın kesilmeyeceğinden emin olacağınız bir yer olsun.

Siz masanın arkasında  çocuk da karşınızda sandalyede oturmasın. Onu sakinleştirmek için çocuğun yanına oturun.

Çocuktan izin almadan ona dokunmayın.  İzinsiz dokunmanız ona istismar olayını hatırlatabilir.

Çocuğu açıklıkla ve sakince dinleyin. Çocuk sizinle istismarı paylaşırken tepkileriniz hayati önem taşımaktadır. Bu esnada duygularınızı, mimiklerinizi ve beden dilinizi  kontrol edin. Çocuğun size anlatacakları ve muayene sonucu görecekleriniz sizi şok edebilir. Gördüklerinizi ve duyduklarınızı sakin karşılayabilmeniz çocuğu desteklemek için önemlidir. Çocuğu dinleyin ve kendisi için önemli olan konuları siz herhangi bir soru sormadan anlatmasına izin verin. Tüm ilginizi çocuğa verin. 

Bazen çocuğun sizinle sır olarak paylaşmak istediği şey bir istismar olmayabilir. Ebeveynlerin boşanma süreci, ilişki problemi ve veya farklı nedenlerden dolayı yaşadığı ruhsal zorluklar olabilir. Yönlendirici olmadan kendini rahat ifade etmesine izin vermek gerekir.

Çocuğun dilinden konuşun: Çocuğun anlayamayacağı kelimeleri kullanmayın. Çocuğun yaşadıklarını paylaşırken  kullandığı kelimeleri kullanın. Bu özellikle cinsel istismarla ilgili konuşmalarda çok önemlidir: Çocuğa anlaşıldığı duygusunu yaşatır.

Çocuğu yaşadığı olayları anlatması için cesaretlendirin: Yaşadığı olayları anlatması için ona destek olun fakat vermek istemediği ayrıntılar için asla zorlamayın, baskı yapmayın ve yönlendirmeyin.

Çocuk yaşadıklarını sizinle paylaşırken ona şunları söyleyin: “ Sana inanıyorum”, “Bana söylediğine çok memnun oldum”, “Bu senin hatan değil”, “İstismar doğru bir şey değil”.

Çocuğa açıklama yaparak mümkünse çocukla görüşmenizi kaydedin: Çocuğun anlattığı olayları ve kelimeleri yazın. Eğer bu çocuğu olumsuz etkileyecekse veya etkiliyorsa devam etmeyin.

Çocuğu, yaşadığı istismarı paylaştığı  için takdir edin. Eğer çocuk dolaylı bir şekilde  istismardan söz ediyorsa (örneğin; birinin başına geldi gibi), çocuğu yaşadıklarını anlatması yönünde teşvik edin.

İstismarı bildirmek için okul/kuruluş ya da yerel çocuk koruma kurumlarına/ yetkililere ( rehber öğretmene) haber verin.

Gizliliğe saygı gösterin: İstismar olayını okulda bu konuda sorumlu kişi dışında başka biriyle konuşmayın. Bunu böyle yapacağınızın bilgisini çocuğa da verin.

Çocuğa Yönelik İstismarın Farkına Varmak Neden Zordur?

Çocuğa yönelik istismarın farkına varılamamasının nedenleri arasında şunlar sayılabilir:

Çocuğa yönelik fiziksel istismarının faillerinin % 75’i ebeveynler, % 15’i diğer akrabalardır.(1) Bu nedenle, çocuğu sağlık kuruluşuna getiren kişi, aynı zamanda çocuğa şiddet uygulayan kişi olabilir. Şiddet uygulayan kişi, çocuktaki fiziksel hasarın nedenini anlatırken, istismarı gizlemeye çalışır.

Toplumun aile ve cinsellikle ilgili tabulaşmış düşüncelerinin olması, çocukların yaşadıkları istismarı kimseyle paylaşamamalarına ve sessiz kalmalarına yol açar. “Aile kutsaldır”, “Cinsellik ayıptır”, “Büyük sözü dinlenir” gibi toplumsal ahlaki söylemler istismara maruz kalan çocuğu susturur, şiddet uygulayan kişiyi ise güçlendirir.  

Şiddet uygulayan kişi, çocuğun sessiz kalması, yaşadıklarını kimseye anlatmaması için çocuğa baskı uygulayabilir, onu tehdit edebilir (sevdiği kişilere zarar vermekle,  öldürmekle, yurda göndermekle vb) ve korkutabilir. Çocuk, yaşadıklarını anlatırsa, şiddet uygulayan kişi tarafından cezalandırılmaktan korkabilir.

Çocuk, istismar nedeniyle kendini suçlu hissedebilir. İstismarın, hak ettiği bir ceza olduğunu ve kendi davranışlarının bir sonucu olduğunu düşünebilir.

Şiddet uygulayan kişi, çocuğu etkilemek ve yönlendirmek için çocuğun kendini özel hissetmesini sağlamaya çalışabilir. Çocukla ilgilenir, iltifat eder, çocuğun ihtiyaçlarını önemsiyormuş gibi davranabilir. Bu nedenle, çocuğun kafası karışır.    

İstismar, çocuğun içine kapanmasına neden olabilir. Dışarıdan gözlemlendiğinde çocukta belirgin şekilde olumsuz/problemli davranış ve tutumlar görülmeyebilir. Bu durumda, çocuğa bakmakla yükümlü olan veya çocukla çalışan yetişkinler(Öğretmen, rehber öğretmen, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, pedagog vb), çocuğun istismara maruz kaldığını düşünmeyebilirler, çocuğun içine kapanıklığını doğru yorumlamayabilirler, çocuğun verdiği gösterdiği değişikliği gözden kaçırabilirler. Çocuk içine kapanarak utanç, suçluluk, öfke gibi yoğun duygularını bastırmaya çalışıyordur. İstismar, çevresindeki yetişkinler tarafından fark edilmediğinde çocuk çaresiz kaldığı için böyle davranmak zorunda kalır.

İstismara maruz kalmış bir çocukla çalışan (Örneğin, öğretmen, rehber öğretmen, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, pedagog) yetişkinlerin istismarı tanıyabilecek yeterli farkındalıkları ve eğitimleri olmayabilir, bağlı oldukları kurumun süreci doğru işleteceğine güven duymayabilirler veya toplum, aile, cinsellik konularında sahip oldukları tabuları nedeniyle istismarı görmezden gelebilirler, çocuktan yana davranmayabilirler.

Çocuk İstismarından / İhmalinden Kuşkulanıyor ya da Bunu Biliyorsanız Neler Yapabilirsiniz?

Bir çocuğun istismara maruz kaldığına tanık olmuş veya bunu duymuşsanız ya da mesleğiniz (Doktor, sosyal hizmet uzmanı, rehber öğretmen, öğretmen, aile hekimi, psikolog, okul müdürü vb ) nedeniyle size başvurulmuşsa , öncelikle bunu KESİNLİKLE CİDDİYE ALMALISINIZ! İSTİSMARIN DURDURULMASI VE ÇOCUĞUN KORUNMASI, YASAL BİR ZORUNLULUKTUR. (2)

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre bildirim yükümlülüğü olan meslek elemanları (öğretmen, doktor, hemşire, sosyal hizmet uzmanı, polis vb)   dışında da her birey çocuk istismar şüphesini bildirebilir, bildirmelidir. Bildirim bir suçlama değildir; düşüncenin dile getirilmesi ve çocuğun durumunun soruşturulup değerlendirilmesi için yapılmış bir taleptir.

Kimliğinizi açıklamayı istemeyebilirsiniz, fakat kimliğinizi açıklamanız ihbarınızın daha güvenilir ve daha yararlı olmasını sağlayabilir.

Çocuğun ihmal edildiğini ancak istismar edilmediğini ve ailesinin/bakım verenlerin;  ekonomik/sosyal yetersizlikler nedeniyle çocuğa yeterli bakım sağlayamadıklarını gözlemliyor olabilirsiniz. Bu durumda da aileye destek alabileceği kurumların bilgisini verebilirsiniz. Ancak ailenin ihmal davranışları devam edebileceği için “başvuru merkezleri” ne bildirebilirsiniz. Böylece yetkililerin sosyal inceleme yapması ve çocukla ilgili inceleme başlatmasını sağlamış olursunuz.

Çocuk şube Müdürlüğü’nde çocuğun ifadesinin kamera eşliğinde ve pedagog/psikolog ve avukat eşliğinde alınması  CMK 236. maddede yer almaktadır. Bu konuda çocukla birlikte giden kişinin ısrarcı olması, yasaları hatırlatması gerekebilir. Kamera yok ise en yakın kamerası olan çocuk şube müdürlüğüne gönderilmesi veya savcılıktan Çocuk İzleme Merkezi’nde  (ÇİM) çocuğun ifadesinin alınmasını istemek gerekmektedir. Bu yöntem çocuğun sadece bir kez ifadesinin alınmasını, defalarca ifade vererek tekrar travma  yaşamasının önüne geçmek için çok önemlidir.

CMK 236. Maddesi’nin 2.ve 3. Bentleri’ne göre:

(2)İşlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş çocuk veya mağdur, bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak bir defa dinlenebilir. Maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arz eden haller saklıdır.

(3) Mağdur çocukların veya işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan diğer mağdurun tanık olarak dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurulur. Bunlar hakkında bilirkişilere ilişkin hükümler uygulanır.

Kimler İstismar Bildiriminde Bulunabilir?  

  • Tanık olan her birey
  • Öğretmen
  • Sağlık personeli
  • SHÇEK personeli
  • Müftülük personeli
  • Muhtar, kaymakam, vali
  • Polis, Jandarma
  • Meslek örgütleri
  • Sivil Toplum kuruluşu çalışanları
  • Aile bireyleri
  • Çocuğun kendisi

Çocuk İstismarı veya İhmalini Nasıl İhbar Edebilirsiniz? 

Eğer bir çocuğun zarar gördüğünden şüpheleniyorsanız, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ya da çocuk polisi/karakollar, cumhuriyet savcıları ve çocuk izlem merkezi olan hastane ve kurumlarla iletişime geçerek ihbar edin. Çocuğun ihtiyaç duyabileceği destekleri, bu konuda yetki ve sorumluluğu olan görevlilerin vermesine aracı olun.

İstismarı, aşağıda yer alan “başvuru merkezleri” başlığı atındaki birimlere ihbar edebilir,  mümkünse gerekli yerlere çocuğun ulaşımını sağlayabilir veya çocuğu götürebilecek güvenilir bir yetişkini yönlendirebilirsiniz.  Bu  başvuru merkezlerinde ya da hastanelerde gerekli görüşmelerin yapılmasının ardından görevli kişiler istismarı savcılığa bildirir. Çocuğun istismar edildiği ortamdan ve istismarcıdan uzaklaştırılması ve güvenliğinin sağlanması en öncelikli adımdır. 

İstismarı Bildirmek İçin Aradığınızda Aşağıdaki Özel Bilgiler Sorulabilir (Bu soruların bildiğiniz kadarına yanıt verebilirsiniz, herhangi  bir kanıt sunmak zorunda değilsiniz): 

  • Çocuğun adı ve yerleşimi
  • Şüpheli failin adı ve çocukla yakınlık derecesi
  • İstismar veya ihmale ilişkin neler  gördüğünüzü veya duyduğunuzu  
  • İstismar hakkında bilgisi olan diğer kişilerin adları
  • Sizin adınız ve telefon numaranız 

Başvuru merkezleri:

  • ALO 183 (Sosyal Destek Hattı): 7 gün 24 saat hizmet vermektedir.
  • ALO 155 (Polis)
  • En yakın çocuk polis şubesi 
  • Jandarma çocuk ve kadın kısım amirliği 156
  • Çocuk İzlem Merkezleri  (ÇİM) (0212 4041500) : ÇİM’ler,her il için ayrı olmak üzere, Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler, kurumlar bünyesinde kurulması planlanan, cinsel istismara uğrama şüphesi altındaki mağdur çocukların ifade alma, adli muayene ve diğer her türlü soruşturma işlemlerinin tek merkezde yapılması için planlanan yerlere verilen addır. Bu merkezde çocuk işlemler bitene kadar ihtiyaç halinde bir gece misafir edilebiliyor. Burada barınma, beslenme, giyim, sağlık ve güvenlik ihtiyacı karşılanabiliyor.
ÇİM’de  Adli tıp uzmanı, psikolog, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı, hemşireden oluşan bir ekip vardır. Ayrıca çocuk psikiyatristi ve çocuk hekimi  de hizmet vermektedir. Başvuru ve ihbar durumunda çocuk amirlikleri ve savcılık kanalıyla ÇİM’lere yönlendirilme yapılması önerilmektedir. 
 
Ancak ÇİM’ler henüz tüm şehirlerde ve hastanelerde bulunmamaktadır. İstanbul’da şu an işler durumda olan ÇİM’ler aşağıdaki gibidir: 
Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi 0212 4041500
Bakırköy Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi 02124091515 (2656) - Şişli Etfal Hastanesi ÇİM 02123735396/97
Kaynak : Mor Çatı  www.morcati.org.tr
]]>
Tue, 16 Jan 2018 13:19:50 GMT
<![CDATA[Çocuklarda kaliteli ve kesintisiz uyku için...]]> Çocuğunuzun kaliteli ve kesintisiz bir uyku uyuması için, Uzman Diyetisyen Olcay Barış’tan beslenme öneriler...
 
Uyku, çocukların gelişiminde sağlıklı beslenme kadar önemli bir unsurdur. Zihinsel ve bedensel gelişim için kaliteli ve kesintisiz uykuya ihtiyaç vardır. Ancak kimi zaman erken yenen akşam yemeğinden sonra yatan çocuklar acıktıkları için uyuyamazlar ya da sabahları çok erken kalkarlar. Çocuğunuza yatmadan önce karbonhidrat bakımından zengin aperatifler hazırlarsanız uyku düzeninde büyük farklar görebilirsiniz. İyi seçenekler muz, tahıl ya da çocuğunuzun midesinde uzun süre kalan proteinli gıdalar verebilirsiniz.

DENENMİŞ VE GERÇEK ‘İKSİR’ ILIK SÜT Çocuklarınıza yatmadan önce vereceğiniz bir fincan ılık sütün gerçekten sihirli etkisi vardır. Sütü daha cazip hale getirmek için içine bir kaşık bal da ilave edebilirsiniz.

KAFEİNİ KESİN Çocuğunuzun rahat uyuyabilmesi için akşam saatlerinde kesinlikle kafein almaması gerekir. Çocuklar zaten kafeinli içecekler içmez diye düşünebilirsiniz. Ancak meyve suları ya da enerji içeceklerinin yanı sıra bazı şeker, dondurma ve kakaolu içeceklerde de kafein bulunabilir.

ŞEKER ALIMINI KONTROL EDİN Çocuğunuzun özellikle akşam yemeğinden sonra, şeker alımını kontrol etmeye özen gösterin.

BESLENMESİNE UYKU VERECEK YİYECEKLER EKLEYİN Çocuğunuzun beslenmesine sağlıklı uykuyu teşvik eden gıdalar ekleyin. Kiraz: Uyku alışkanlıklarını düzenlemeye yardımcı olan melatonin bulunur. Yasemin pirinci: Gıda glikozu bulunur. Vücudunuzda glisemik indeksi düşürmez. Kana yavaş yavaş karışır. Kepekli tahıllar ile zenginleştirilmiş tahıllar: Kinoa, yulaf ezmesi ve arpa da iyi seçeneklerdir. Muz ve tatlı patates: Sağlıklı karbonhidratlar açısından iyi bir kaynak olmasının yanı sıra her ikisi de kasları gevşetir. Magnezyum ve potasyum açısından zengindir.

İÇECEKLERİ SINIRLANDIRIN Çocuğunuzun akşam yemeğinden sonra yatıncaya kadar bir şey içmemesini sağlayın. Böylece gece boyunca tuvalet ihtiyacı olmayacaktır. Ancak bu tamamen susuz kalması anlamına gelmiyor. İçecekleri yavaş ve yudum yudum içmesini isteyin.

TUVALETE GİTMESİNİ SAĞLAYIN Çocuğunuzun yatmadan önce mutlaka tuvalete gittiğinden emin olun. Bu yatak ıslatmak gibi sorunların ortaya çıkmasını azaltır.
 
Kaynak : HürriyetAile

 


 

]]>
Thu, 11 Jan 2018 01:20:17 GMT
<![CDATA[Çocuklar ateşlendiğinde yapılacaklar...]]> Uzman Dr. Eda Durmuş, çocuklar ateşlendiğinde yapılacaklar konusunda ailelere bilgiler verdi. İşte, doğru uygulamalar...

 
Uzman Dr. Eda Durmuş, vücut ısısının normalden yüksek ölçülmesi olarak tanımlanan ateşin aynı zamanda vücuda giren bakteri, virüs ve toksin gibi yabancı maddelerin neden olduğu hastalıklara bağışıklık sisteminin verdiği önemli bir yanıt olduğunu belirtti. Çocukluk çağında diş çıkarma ve aşı sonrasında ateş görülebileceğini ancak bu durumlarda genellikle ateşin ciddi boyutlara ulaşmayacağını kaydeden Durmuş; "Küçük çocukların ateş kontrol sistemi tam gelişmediği için ateş yükselmesi daha hızlı olur. Vücut ısısı gün içinde zamana ve hareket durumuna göre ya da koltuk altı, kulak ve makattan ölçüm yerine göre değişiklik gösterebilir. Akşam saatlerinde veya hareketli bir oyun sonrası vücut ısısının artması normal olabileceği gibi makattan ölçülen 37,5 derece de normaldir. Kabaca vücut ısısı 36,5 - 37,5 derece arası seyreder. Koltuk altından ölçülen 37,5 derece üzeri, makattan 38 derece üzeri, kulaktan ise 37,6 derece üzeri vücut ısısı ateş olarak değerlendirilir. Çocuklarda dilaltından ateş ölçümü ve 6 ayın altındaki bebeklerde kulaktan ölçüm de önerilmemektedir" dedi. İlaçla müdahale etmeyin! Vücut ısısı arttıkça kalp ve solunum sisteminin daha hızlı çalışmaya, daha fazla enerji harcamaya başladığını anlatan Durmuş, hayati organlara olan kan akımının arttığını kol ve bacaklar gibi uç bölgelerdeki damarların büzüşmesinden dolayı bu bölgelere kan akımının azaldığını ifade etti. Her ateşli durumda aceleci davranıp telaşla ateşe ilaçla müdahale edilmemesi gerektiğini dile getiren Eda Durmuş, şunları söyledi; "Hatta suçiçeği, nezle gibi bazı hastalıklarda ateşe ilaçla erken müdahale etmek enfeksiyonun süresini uzatabileceği için zararlı bile olabilir. Çoğu aile ateşe bağlı havale geçirme korkusu ile ateş düşürücü ilaçlara hemen başvurur. Ateşli havale geçirme sıklığı oldukça düşüktür. 6 ay, 5 yaş arası görülebilen ateşli havale en sık 1-3 yaşta ortaya çıkar. Anne, baba ya da kardeşlerde havale geçirme öyküsü olan, daha önce ateşli havale geçiren çocuklarda risk biraz daha yüksektir. Bu nedenlerle ateşli durumlarda ilaçlardan önce basit yöntemlerle ateşi takip edip kontrolü sağlamalı, gerekliyse ilaca ya da uzman kontrolüne başvurulmalıdır. Ilık uygulama yapın, soğuk suyla yıkamayın Yüksek ateş durumunda çocuğun dinlenmesinin sağlanması gerektiğini söyleyen Durmuş; "Kıyafetleri çıkarılmalı, oda ısısı fazlaysa düşürülmelidir. Artan vücut ısısı metabolizmayı hızlandırır ve sıvı ihtiyacı da artar bu nedenle çocuğun sıvı alımı artırılmalıdır. Ateş yüksekse ılık uygulama yapılmalıdır. Soğuk su ile yıkamak, sirkeli su uygulamak doğru uygulamalar değildir. Bu uygulamalara rağmen yüksek seyreden ateşte doktora danışılmalı, gerekirse ilaçlara başvurulmalıdır. Ateşe eşlik eden ishal, kusma gibi bulgular varsa, çocukta aşırı halsizlik görülüyorsa, deride morarma ya da kanama benzeri ani çıkan döküntüler oluşursa ve ateş düşürücü yöntemler ile ilaca rağmen ateş düşmüyorsa vakit kaybetmeden çocuk bir sağlık kuruluşuna götürülüp ateşin kontrolü sağlanmalıdır" diye konuştu.  

Kaynak : HürriyetAile
]]>
Thu, 11 Jan 2018 01:06:40 GMT
<![CDATA[Bebeklerde ateş nasıl kontrol altına alınır ?]]>
Bebeklerde ateş doktora gitmeden nasıl düşürülür? Ateşi çıkan bebeğe evde nasıl müdahale edilebilir? İşte, ateşi çıkan bebeğin ateşini düşürmek için uzmanından aylara göre öneriler…

Günümüzde aşılamaları uygun olarak yapılmış küçük çocuklarda ateş çok nadir görülür. Bebeğinizin ateşinin olduğunu hissettiğinizde ilk dikkat etmeniz gereken, ateşi doğru ölçüp ölçmediğinizdir. Bebeklerde en hassas ve en doğru ölçümü makattan, dijital derecelerle yapabilirsiniz. Özellikle çok küçük bebeklerde kulaktan, cilt yüzeyinden veya koltuk altından ateş ölçümleri oldukça yanıltıcı olabilir. Peki, bebeğinizin ateşi olduğunu doğruladığınızda (makat ölçümü 38 derece ve üzeri) doktora başvurmadan önce evde ne yapmalısınız?
 
3 Aylıktan küçük bebeklerde ateş nasıl düşürülür ?
3 aylıktan 6 aylığa kadar olan daha büyük bebeklerde ateş düşük dereceli olduğunda, öncelikle bebeğinizin genel durumunu değerlendirmelisiniz. Bebeğinizin keyfi yerindeyse ve ateş nedeniyle huzursuzluk yapmıyorsa, ilaç vermeden beklemeli ve ateşini yakın aralıklarla takip etmelisiniz. Bu ateşli dönemlerde bebeğinizi daha sık emzirmek, sıvı kaybı ve ateş kontrolü için çok yararlı olacaktır. Bu arada ateş yükselmeye devam ediyorsa bebeğinizin üzerindeki kıyafetlerinden birkaçını çıkarmak, hatta oda sıcaklığını bir miktar azaltmak (21-23 derece) uygun olur. Bebeğin ateşi 38.5 derece ve üzerinde ise ona kilosuna uygun ölçekte ateş düşürücü vermelisiniz. Eğer yarım saat içinde ateş düşmüyorsa bebeğinize ılık su ve pamukla pansuman yapabilir, ılık suyla duş aldırabilirsiniz.
 
6 Aylıktan büyük bebeklerde ateş nasıl düşürülür ?
6 aylıktan büyük bebekler için de yaklaşım 3-6 ay arası bebeklere yapılan müdahale gibi olmalıdır (Yukarıda yazılan gibi). Ateş, vücudun bağışıklık sisteminin mikroplara karşı savaştığını gösteren bir bulgudur. Bu nedenle düşük dereceli ateşlerde, bebeklerin ilaç vermeden izlenmesi daha uygun olacaktır. Bebeğinizin kıyafetlerini azaltmak, daha sık sıvı vermek veya emzirmek, oda ısısını düşürmek gibi benzer önlemleri uygulayabilirsiniz. Ateş sık aralıklarla izlenmelidir. Eğer bu düşük ateş derecelerinde bile bebek huzursuzluk gösteriyorsa, kilosuna uygun ateş düşürücü verilmelidir. Ateş çok yüksekse (39 derece ve üzeri) yine bebeğinizin kilosuna uygun ölçekte ateş düşürücü içirebilirsiniz. Yarım saat içinde ateş düşmüyorsa bebeğinize ılık su ve pamukla pansuman yapabilir, duş aldırabilirsiniz.

Bu belirtiler varsa, dikkat !!!
6 aylıktan büyük bebekler ateşle birlikte havale geçirebilir. Bu nedenle aile büyüklerinde ateşle geçirilen bir havale öyküsü varsa ya da bebek daha önce bir ateşli havale atağı geçirmişse, bu durumda ateş için fazla beklenilmemeli, daha erken safhalarda ateş düşürücü ile müdahale edilmelidir.  Ateşle birlikte bazı belirtiler zaman kaybetmeden doktora başvurmayı gerektirir. Ateşle beraber döküntüsü olan, yeterli beslenemeyen, idrar çıkarımında azalma olan, kusan, hızlı nefes alan veya nefes alıp verirken anormal sesler çıkaran bebekler doktor kontrolünden geçmelidir. Ateş yükselmeden de aşırı uykuya meyilli veya çok huzursuz olan, dudaklarında morarma görülen ve havale geçiren bebeklerin de doktora görünmesinde fayda vardır.

Kaynak : HürriyetAile

 

]]>
Thu, 11 Jan 2018 00:55:22 GMT
<![CDATA[Yeni doğan bebek bakımı]]> Yeni doğan bebek nasıl giydirilmeli, oda sıcaklığı nasıl olmalıdır?
Yeni doğan bebeğin kıyafetlerinin teri emen, cildin havalanmasını sağlayan, tüylü olmayan, pamuklu kumaşlar olmasına dikkat edilmeli. Yumuşak, az dikişli ve mümkün olduğu kadar üzerinde metal veya sert parçalar barındırmamasına özen gösterilmeli. İlk aylarda iç giyim için tulumlar tercih edilebilir. İlk aylarda şapka eldiven ve çorap mutlaka giydirilmelidir.

Bebeklerin elleri ve ayakları genellikle soğuk olacağından, üşüyüp üşümediği göğüs veya sırtından kontrol edilmelidir. Bebekler yetişkinlere göre bir kat daha fazla giydirilmeli ve uyurken de üstünün örtülmesi uygun olur. Giysiler bebeğin hareketlerini kısıtlamamalı. Bebeğin sıkıca kundaklanması bebeğin nefes almasını ve kalça ekleminin gelişmesini engelleyebilir. Emzirirken tutmayı kolaylaştırmak için bebeğin kolları örtülecek şekilde gevşekçe sarılabilir. Bebeğe her temas öncesi ellerin temiz olduğundan emin olunmalıdır.

Bebek için en uygun ortam ısısı yeni doğan döneminde 24 derece ile 26 derece, sonraki dönemde 22-24 derece arasıdır. Bebekler 2-3 aylık olana kadar çevredeki ısı değişikliklerinden çabuk etkilenirler. Açık kapı ve pencerelerden hava akımı olmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca bebek sobaya ve kaloriferlere çok yakın yatırılmamalıdır. Odanın güneş alıyor olması, her gün en az 15 dakika havalandırılması gerekir. Bu işlemin hava kirliliğinin az olduğu saatte yapılması uygundur.

Yeni doğan bebek ne sıklıkla emzirilmeli ve gazı nasıl çıkartılmalıdır?
Yeni doğan bebek, 24 saatte 8-12 kez yani 2-3 saatte bir anne sütü almalıdır. Bu sıklık anne sütünün yeni gelmeye başladığı ilk günlerde, saat başı şeklinde ya da bebek her istediğinde olabilir. Her emzirme sonrası bebeği omzunun üzerine veya kucağa yatırıp sırtına hafif vuruşlar yaparak gazının çıkarılması gerekir, eğer emzirme sonrası bebek ağızdan gaz çıkartmazsa yan yatırma pozisyonu tercih edilmelidir. Bebek uzun süreli emiyorsa, emzirme ortası ve sonunda olmak üzere 2 defa bebeğin gazını çıkarmak daha uygun olur. Çoğu bebek gaz çıkarırken emdiğinin bir kısmını da süt kesiği şeklinde çıkarabilir, bu normaldir.

Yeni doğan bebekte göbek bakımı nasıl yapılır?
Yeni doğan bebeğin göbeği 5 ile 10 gün arasında kendiliğinden düşer. Göbeğin ıslak kalmaması için sonrasında yine steril gazlı bezle kurulanabilir. Bebek bezinin kıvrılarak göbek altında kalmasına dikkat edilmelidir. Böylece göbek kuru kalmış, idrar ve gaita ile temas etmemiş olur. Göbek düşene kadar banyo yaptırılmaması göbek bakımı açısından önemlidir. Silme tarzında banyo yaptırılabilir, banyo çok gerekliyse göbeği mümkün olduğu kadar ıslatmadan yapılmalıdır. Göbek düştükten sonra iki gün pansumana devam edilmelidir. Göbek çevresinde kızarıklık, akıntı, kötü koku veya kanama gözlenirse mutlaka doktorla görüşülmelidir. 

]]>
Wed, 10 Jan 2018 00:38:25 GMT
<![CDATA[Ev hizmetlerinde çalıştırılmak istenen yabancılara ilişkin çalışma izni başvurusunun yapılması]]>
6735 sayılı Yabancıların Çalışma İzni Kanunu uyarınca Ülkemizde çalışmak isteyen yabancıların çalışma izni alması gerekmektedir.

Bakanlığımızın bu konu ile ilgili hazırlamış olduğu kapsamlı başvuru klavuzuna www.csgb.gov.tr/uigm/news/evhizmetleribasvuruklavuzu/
adresinden ulaşabilirsiniz.

Türkiye’de Emniyet makamlarından alınmış en az altı (6) ay süreli ikamet tezkeresi (Öğrenim amacı hariç) sahibi olan yabancıların işverenleri Bakanlığımıza on-line Çalışma izni başvurusu yapabilir.


Yabancının ikamet tezkeresi olmadığı durumda, uyruğunda bulunduğu ülkedeki T.C. dış temsilciliğine giderek çalışma vizesi başvurusunda bulunması ve oradan kendisine verilecek olan 16 haneli referans numarasını Türkiye’deki işverenine bildirmesi, işvereninin de bu referans numarasını kullanarak Bakanlığımıza on-line Çalışma izni başvurusu yapması gerekmektedir

.
Başvuruya başlamadan önce aşağıdaki belge ve bilgilerin elinizde hazır bulunması
gerekmektedir.
1. Yabancı şahıs adına Türkiye’de Emniyet makamlarından alınmış en az altı (6) ay süreli ikamet
tezkeresi. (Yurtiçi başvurularda )
-Eğer başvuru yurtdışından yapılmışsa yabancıya T.C. dış temsilciliğinden verilen 2012-
asdfg123-2507 (yıl-8haneli kod-gün ay) şeklinde 16 haneli bir referans numarası.
2. Yabancı şahsa ait Pasaport sureti. (Pasaport’un Latin harfleri ile yazılı olmadığı durumlarda
yeminli mütercim veya resmi makamlarca onaylı çevirisi de başvuruya eklenecektir.)
3. Yabancı şahsa ait bir adet vesikalık fotoğraf. (Son 6 ay içinde çekilmiş)
4. Yurtiçi başvurularda, Yabancı T.C. Kimlik Numarası (Bu numara en az 6 ay süreli İkamet
tezkeresi sahibi olan tüm yabancılara verilmektedir. Aşağıdaki link ’ten sorgulanabilir.)
https://tckimlik.nvi.gov.tr/YabanciKimlikNo/DogumYiliveIkametTezkereNoSorguModul.aspx
Önemli : Lütfen başvuruya başlamadan https://tckimlik.nvi.gov.tr/ adresinden, yabancının
kimlik bilgilerini doğrulayınız/ kontrol ediniz. Orijinal pasaportundaki bilgilere göre hata/farklılık
tespit ederseniz, başvuru yapmadan önce ilgili birime (Nüfus kaydının ilk açıldığı birim) müracaat ederek bilgilerin düzeltilmesini sağlayınız.
5. Dilekçe (Ev Hizmetlerinde Yabancı Çalıştıracak İşveren Başvuru Dilekçesi -Örneği:
https://www.csgb.gov.tr/uigm/Contents/calismaizni/sozlesmevedilekceornegi adresinde
mevcuttur.)
6. İşverene ait Nüfus Cüzdanı fotokopisi.
7. İşveren kişi adına E-devlet şifresi (PTT merkez şubelerinden edinebilmektedir.)
8. İşveren kişi adına E-mail adresi. (İnternetten bir çok siteden ücretsiz olarak temin edilebilir.)
9. Başvurunun işveren adına başka bir şahsın e-devlet şifresi ile yapılması halinde, kişinin bu
konuda yetkilendirildiğine dair vekaletname gereklidir. Ancak, Ev hizmetlerinde istihdam
edilecek yabancılara ilişkin başvurularda işverenin kendi e-devlet şifresi ile başvurmasının
mümkün olamadığı hallerde işverenin annesi, babası, çocuğu veya kardeşinin e-devlet şifresi
ile yapılacak başvurular ayrıca vekâletname istenilmeksizin sonuçlandırılacaktır.
10. Başvuru işveren adına aile fertlerinden birinin e-devlet şifresi ile giriliyorsa, işveren adına
Nüfus Müdürlüğünden alınmış ikametgah Belgesi.

NOT : Başvuruya başlamadan önce yukarıda belirtilen dokümanların bir tarayıcı vasıtasıyla .pdf
uzantılı taranarak bilgisayara yüklenmesi gerekmektedir

]]>
Tue, 09 Jan 2018 00:35:51 GMT
<![CDATA[Yabancı Bakıcı Güvenilir mi ?]]> Yabancı bakıcı çalıştırmadan önce sağlık kontrolünden geçirin !!!
Türk Toraks Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Altın: "İlaca dirençli verem olguları birçok ülkede ana halk sağlığı sorunu olmaya başladı. İlaca dirençli verem olgularının yarıdan fazlası Afrika ülkeleri ile Doğu Avrupa ülkelerinde tespit ediliyor"
 
Türk Toraks Derneği Genel Başkanı Prof.  Dr. Sedat Altın, Moldova, UkraynaAzerbaycan, Türkmenistan gibi ilaca dirençli  verem vakalarının olduğu ülkelerden gelen, yardımcı veya  çocuk ile hasta  bakıcısı olarak çalıştırılan kişilerin mutlaka sağlık kontrolünden geçirilmesi  gerektiğini bildirdi. 
 
Altın, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede,  dünyada yeni verem  hasta sayısının  yılda yaklaşık yüzde 2 civarında azaldığını belirtirken ancak  yeni vakaların yüzde 3,6'sının, daha önce tedavi olup yeniden hastalandığını,  hastaların yüzde 20'sinde de ilaç direnci geliştiğini ifade etti. 
 
İlaca dirençli verem olgularının birçok ülkede ana halk sağlığı sorunu  olmaya başladığına işaret eden Altın, bu olguların yarıdan fazlasının Afrika  ülkeleri ile Doğu Avrupa ülkelerinde tespit edildiğini kaydetti. 
 
Yeni vaka verem hastalarından ölüm oranının giderek azalmasına karşın,  ilaca dirençli olgularda ölüm oranının yüksek olduğuna dikkate çeken Altın, 136  ülkeden Dünya Sağlık Örgütü'ne ilaca dirençli verem vakalarının bildirildiğini  ifade etti. 
 
Bu ülkelerden gelen çocuk ve hasta bakıcılarına dikkat 
Türkiye'de tespit edilen ''çok ilaca dirençli'' vakaların bir çoğunun  yabancı ülkelerden geldiğine dikkati çeken Altın, şunları söyledi: 
"2012 yılında Dünya Sağlık Örgütü'ne bildirimde bulunan 136 ülkeden  çok ilaca dirençli verem hasta sayısı yüksek olan Doğu Avrupa ülkeleriyle  (Letonya, Litvanya, Moldova, Ukrayna) Orta Asya ülkelerinden (Azerbeycan,  HindistanPakistan, Türkmenistan gibi) ülkemize değişik nedenlerden gelen bir  çok kişi mevcuttur. Türkiye'ye bol miktarda Türkmen, Özbek, Azeri hastabakıcı  veya çocuk bakıcısı geliyor. Ayrıca çalışmak üzere de Moldova, Ukrayna gibi  yerlerden de gelenler çok. Son yıllarda ülkemizde de saptanmaya başlayan çok  ilaca dirençli olguların çoğunluğu bu ülkelerden Türkiye'ye gelen hastalardır.   Ülkemiz açısından da bu ülkelerden çalışmak üzere veya kaçak olarak gelen hasta  kişilerin, evlerde yardımcı, çocuk bakıcısı veya hasta bakıcısı olarak çalışması,  büyük tehlike oluşturmaktadırlar'' 
 
"Mutlaka akciğer filmleri çektirilmeli'' 
Bu ülkelerden gelen kişilerin sağlık kontrolünden geçirilmesinin  önemini vurgulayan Altın, ''Özellikle çok ilaca dirençli ülkelerden gelmiş ve  evde yardımcı olarak çalıştırılmak üzere alınan kişilerin muhakkak akciğer  filmlerini çektirip göğüs hastalıkları uzmanlarınca muayenesini yaptırarak hasta  olup olmadıklarını garanti altına almalarını tavsiye ediyoruz. Hasta olanlar  tespit edilirse, ailemize, çocuklarımıza dirençli mikropların bulaşmasını  engellemiş oluruz.'' dedi. 
 
Altın, dünya üzerinde 450 bin civarında dirençli hastanın olduğunu,  buna karşın 2012 yılında tedavisine başlanan 77 bin hasta bulunduğunu, Türkiye'de  kayıtlı 250 civarında verem hastasının 179'unun yani çoğunluğunun yurt dışından  geldiğini söyledi. Bu hastaların ilaç tedavisi almakla birlikte, daha uzun süre  (2 yıla kadar) ve etkinliği daha az, yan etkileri daha fazla birçok ilacı  kullanmak zorunda olduğunu anlatan Altın, amaçlarının dirençli tüberküloz hasta  sayısında artışı engellemek olduğunu bildirdi. 
 
Bulaştırıcılıkları kayboluncaya dek izole edilmeli 
Bu hastaları, bulaştırıcılıkları kayboluncaya dek izole edip diğer  insanlardan ayırmak için hastanede yatırdıklarını aktaran Altın, ''Türk Toraks  Derneği, en büyük göğüs hastalıkları uzmanlık derneği olarak tüberküloz çalışma  grubuyla, gerek kongreler, gerekse de eğitim toplantılarıyla uzman ve asistan  hekimlerimizin eğitimlerini yaparken, Sağlık Bakanlığı, Verem Savaş Dispanserleri  çalışanlarıyla da işbirliği yaparak dirençli vaka sayısının artmaması için  gereken desteği sağlamaktadır'' şeklinde konuştu. 
 
Bu amaçla öncelikle bulaştırıcı olan akciğer veremli hastaları erken  teşhis edip Doğrudan Gözetimli tedaviye alarak direnç gelişmesini önlenmek  gerektiğini ifade eden Altın, son yıllarda başarıyla uygulanan bir sağlık elemanı  gözetiminde ilaç kullandırılmasıyla, verem olgu sayısının yılda yüzde 6 civarında  azalarak yıllık vaka sayısının 14 binlere düştüğünü bildirdi. 
 
Erken teşhis ve düzenli tedavi önemli 
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada  2012'de yaklaşık 8,6  milyon tüberküloz hastası bulunduğunu, yeni vakaların da ortalama yılda yüzde 2  azaldığını anlatan Altın, Türkiye'nin dünya ortalamasına göre tüberküloz  savaşında 3 kat daha fazla başarılı olduğunu kaydetti. 
 
Akciğer tüberkülozlu hastaları erken teşhis edip düzenli 6 aylık  tedavi verildiğinde yeni oluşacak dirençli olgu sayısının giderek azalacağını  belirten Altın, dirençli tüberküloz vakası saptandığında ise bu hastaların da 2  yıl sıkı takiple tedavisini tamamlamalarının sağlanması gerektiğini vurguladı. 
 

Türkiye'de tüberküloz tedavisinin ücretsiz olduğunu hatırlatan Altın,  ''gayet iyi organize edilmiş verem savaşı çalışmalarıyla başarılı sonuçlar  alınmaktadır. Bu yüzden verem hastalarını gizleyip saklamadan, daha başlangıçta  ilgili sağlık kuruluşuna başvurmak çok önemlidir'' ifadesini kullandı.  

Bakıcınız için sağlık kontrolü hizmeti www.acibademmobil.com.tr/bakicim-mobil-check-up/

Kaynak : Milliyet

]]>
Tue, 09 Jan 2018 00:19:35 GMT
<![CDATA[Çocuklar Sevgiyi nasıl hisseder :)]]> Çocuklarımızı koşulsuz seviyoruz, ihtiyaçlarını karşılıyoruz, zaman zaman da sevgimizi dile getiriyoruz, fakat çocuğumuz gerçekten sevildiğini hissediyor mu?  “Annem sürekli bana kızıyor, artık beni sevmiyor mu?”, “Babamla hiç vakit geçirmiyoruz, acaba beni önemsiyor mudur?” Bu tarz sorular her zaman dile getirmeseler de birçok çocuğun aklından geçiyor. 

 
Ebeveynlerine sorarsanız, büyük ihtimale onları her şeyden çok sevdiklerini söyleyeceklerdir. Demek ki bir şekilde, bu sevgiyi onlara hissettiremiyoruz. Çünkü sevgimizi hissettirebilmek için onların dilinden konuşmamız, onların anlayacağı şekilde yaklaşmamız lazım. İşte çocuklara sevginizi gösterebilmeniz ve onların bunu hissedebilmesi için en temel 3 yol:
 
Fiziksel Temas :Bir çocuğa sevgimizi hissettirmenin en iyi yolu ona fiziksel şefkat göstermektir. Kafasını okşamak, sarılmak, öpmek çocuklara sevgiyi ifade etmenin en direk yoludur. Kendi çocukluğunda fiziksel şefkat görerek büyüyenler zaten doğal olarak sevgisini rahat ifade eden yetişkinler oluyorlar, fakat geçmişte bunu yeterince göremediysek, sevgimizi şefkatimizi göstermek için bilinçli bir çaba harcamamız gerekebilir. Unutmamak gerekir ki, her çocuk her gün çeşitli şekillerde fiziksel şefkat görmeye ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı karşılamak için günlük rutinler oluşturabilirsiniz; okula giderken ona sarılmak, eve geldiğinde kucaklayıp öpmek ya da akşamları yan yana kitap okumak gibi. Bu hem aranızdaki bağı güçlendirir hem de onun duygusal gelişimine katkı sağlar.
 
Sözcükler :Sevildiğini duymak kimin hoşuna gitmez ki? Fakat çocuklarla günlük koşuşturmanın içinde, sürekli yapılması gereken şeyleri hatırlatan ve yapmadığı şeyler için ona kızan bir role bürünüyoruz. Çocuklar da bu esnada, onları sevdiğimizi unutabilirler. Bu yüzden çocuğunuza onu her zaman sevdiğinizi ve sevmeye devam edeceğinizi hatırlatmakta fayda var. Onları ne kadar çok sevdiğinizi sözlü olarak söyleyebilir ya da bir not yazarak verebilirsiniz. Sevdiğinizi sözlü olarak söylemenin dışında, onları takdir eden olumlu yorumlar yapmak da bu konuda yararlıdır. Ufak başarıları fark edip bunları takdir etmek, onları motive etmek de onları sevdiğinizi söylemenin bir diğer yolu.
 
Kaliteli Zaman : Bir çocuğa değer verdiğimizi göstermenin en içten yolu ise, onunla istekli bir şekilde vakit geçirmektir. Günlük işler dışında baş başa zaman geçirmek, her ilişki için gereklidir. Bunu yapmayı es geçmemek için, her gün en az 5-10 dakika veya her hafta birkaç saati onunla geçirmek için ayırabilirsiniz. Bu ayırdığınız zamanda onun istediği bir şeyi yapabilir, oyun oynayabilir, birlikte film izleyebilir, ona hikaye okuyabilir ya da anılarınızı anlatarak sohbet edebilirsiniz. Önemli olan bu süre boyunca dikkatinizin çocuğunuzda ve yaptığınız aktivitede olmaya devam etmesi. Bunun için bu aktiviteye özel olarak zaman ayırıp telefonları bir kenara koymak iyi bir fikir olabilir.
 
Böyle sevgi dolu ve özenli davranılmak, sanırım büyük küçük her insana iyi hissettirir. Çocuklarımıza da bu hissi geçirebilmemiz dileğiyle, sevgiyle kalın :)
 
Kaynak : Milliyet gazetesi, Uzm. Psk. İrem Akın
 
 
 
 
]]>
Thu, 04 Jan 2018 00:50:03 GMT
<![CDATA[Bakıcı Seçiminin bazı püf noktaları...]]>

Anneler ve babalar canlarından çok sevdikleri bebekleri için bakıcı seçerken her zaman çok dikkatli ve seçici olmalılar. Bazen çocuğunuza bakmak konusunda aile büyüklerinden (anneanne-babaanne vb.) destek alınabilir.

Bunun için sizlere birkaç öneri; Bazen çocuğunuza bakmak konusunda aile büyüklerinden (anneanne-babaanne vb.) destek alınabilir. Bu kişilerin çocuğa bakmaya gerçekten istekli ve uygun olduğundan emin olunmalı ve çocuğun bakımı ile ilgili her şey açıkça, anne baba bir aradayken konuşulmalıdır. Aile büyüklerinin bakma olanağı yoksa bir bakıcı bulmak gerekecektir. Evi çekip çevirecek, temizlik, yemek, ütü gibi işler için mi, çocuk bakımı için mi, yoksa her ikisi için mi bir kişi aranıyor buna karar vermek gerekir.

Çocuğunuzun evinde bakılması önceliğine yer verilmelidir. Kendi odasından, oyuncaklarından ve evinden ayrı kalmamasına, kendini güvende hissetmesine dikkat edilmelidir.

“Bu kişi yatılı mı olacak?” Koşullar gerektirmiyorsa, bakıcının yatılı kalması talep edilmemelidir. Bakıcının yatılı çalışması gerekiyorsa, çocukla akşamları anne babanın ilgilenmesi önemlidir.

 

Önceliklerin Belirlenmesi : Anne baba uygun bir aday arayışına geçmeden önce bakıcının nasıl olması gerektiği konusunda önceliklere karar vermelidir. “Kaç yaş civarı olmalı? Kaç yıllık deneyimi olmalı?” Görüşmeler sırasında kullanabilecek bir liste oluşturulmalıdır.

Her ailenin çocuklarına bakıcı ararken belirledikleri özellikler farklıdır. 

Bunlardan bazıları:  

  • Çocukları sevmesi, sevgisini gösterebilmesi 
  • Sabırlı olması
  • Oynamaktan hoşlanması
  • Bakıcılığı mesleği olarak kabul etmesi
  • Temiz, düzenli ve dürüst olması
  • Sevecen ve güler yüzlü olması
  • Aynı anda birkaç işi takip edebilmesi
  • Beklenmedik olaylar karşısında soğukkanlılık göstermesi ve durumu yönetme becerisine sahip olması
  • Talimatları takip edebilmesi
  • Aile yaşantısının düzenli olması
  • Dakik ve elinin çabuk olması
  • Yeniliğe ve değişime açık olması, sabit fikirli olmaması,
  • Sorumluluk sahibi olması
  • Çocuğu ya da işe devamını etkileyecek bir rahatsızlığının olmaması
  • Sigara içmemesi


Görüşmeler : Karar vermeden önce mümkün olduğunca çok aday ile görüşülmeli. Daha önceki işlerine yönelik sorular sorulmalı ve çocuk bakımı ile ilgili anlayışlarına yönelik bilgiler alınmalıdır. Görüşmelerin bir kısmına çocuğun da dahil olması ve bu süreçte iletişimlerinin gözlenmesi önemlidir. Daha sonra referanslar ile görüşülmelidir. Bakıcının sık değişmesi çocuk üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bundan dolayı bakıcı adayları ile görüşürken ileriye dönük planları üzerinde konuşulmalıdır. 

Çocuklar yetişkine bağlanır ve onunla duygusal bağ kurar, bebeklik döneminde sık sık değişen bakıcılar çocukları olumsuz etkileyebilir. Her defasında yeni birine alışmaya çalışmak çocuk için de, anne baba için de yıpratıcı bir süreçtir. 

Bakıcıya karar vermeden önce mümkünse evinde ziyaret edilmeli, kendi çocukları varsa onlarla ilişkisi gözlemlenmeli. Kendi çocukları ile olan iletişimi, fikir vermesi açısından çok değerlidir.

Deneme süresi : Bakıcının çocuk ile kuracağı iletişimin anne baba tarafından gözlemlenmesi, mümkün olduğunca anne babanın bakım/iletişim tarzına yaklaşılması, beklentilerin net olarak anlatılması/ gösterilmesi ve bunların sonunda bir değerlendirme yapılması önemlidir.

Bu sürede “Ev kuralları” hakkında konuşulmalıdır. Çocuğun günlük rutini, izleyebileceği TV programları, istenmeyen bir davranış yaptığında uygulanması gereken yöntem, acil durumda aranması gereken kişiler, önemli telefon numaraları… 

Karar verdikten sonra aşamalı olarak günün belirli saatlerinde evden ayrılarak çocuğun çocuk bakıcısına alışması sağlanmalı. Bakıcıdan becerisinin/kapasitesinin üzerinde beklenti içinde olunmamasına dikkat edilmeli ve ona kendi evindeki gibi rahat edebileceği bir ortam yaratmaya çalışılmalı.

Çocuk bakıcılığı çok önemli meslektir. Ailedeki herkesin çocuk bakıcısına sevgi ve saygıyla yaklaşması önemlidir.

Kaynak : HT Hayat, Habertürk

 
 
]]>
Thu, 04 Jan 2018 00:44:23 GMT
<![CDATA[Bakıcınıza hazırlık yapın...]]> Bakıcınızı seçerken topladığınız tüm verileri bir arada değerlendireceğiniz zaman içgüdülerinizi ve sezgilerinizi de hesaba katabilirsiniz, ancak bundan önce dikkat etmeniz gereken ve bebeğiniz için önemli olan özellikleri bilmek, seçim sürecinde size yardımcı olabilir.

Fiziksel Özellikler

Bakım veren kişinin temizlik kurallarına uygun olması, hijyene özen göstermesi, giyimini çocukla kuracağı ilişkide rahat hareket etmesi kuralına göre ayarlaması, ancak tüm bunların yanında da aşırı süs ve aksesuardan kaçınması gereklidir. Bebeğin yutmasına neden olacak küpeler, uzun ve dağınık saçlar, uzun tırnaklar, uzun etek veya hareketi zorlaştıran kıyafetler, bebeğe bakım veren her kişi için zorluk yaratabilecek noktalardır. İlk görüşme belki iş görüşmesi olarak düşünüldüğünde daha farklı bir izlenim bırakabilir, ancak bakım süreci başladığında önceliğin çocuğunuz olduğu unutulmamalıdır.

Kişisel Özellikler

Bakım verecek kişinin sevgi dolu, ilgili, çocuğunuzun ihtiyaçlarını doğru yorumlayabilen bir kişi olması oldukça önemlidir. Bunların yanında sabırlı olmak ise, bebekle kurulacak ilişkide büyük yer tutar. Ağlayan, altını ıslatan, mama yememek için ısrar eden veya sebebi anlaşılmaz biçimde huysuzluk yapan bir bebekle ilişkiyi devam ettirebilmenin ve yetkin kalabilmenin en önemli anahtarı sabırlı olmaktır. Sabırlı, sevgi dolu, ilgi verebilen, bebeğin verdiği sinyalleri iyi değerlendirebilen bir bakıcı çok kapsamlı bir eğitime sahip olmasa da bebekle kurduğu kaliteli ilişki ile bebeği gelişimini destekleyecektir.

Temel özelliklerin yanı sıra;

  • İyimser bir bakış açısına sahip olmak
  • Soğukkanlı olmak
  • Temel ilk yardım bilgisine sahip olmak
  • Ses tonu ve beden dilini çocuğun gelişimine uygun kullanmak,
  • Yaptığı işi sevmek de bakıcının bebekle olan ilişkisinin kalitesini yükseltecek özelliklerdir.

Profesyonel Özellikler ve Geçmiş Tecrübeler

Bakıcı adayınızı ararken ister var olan bakıcı ajansları ile çalışın, ister kendiniz bulmak için uğraşın ilk bakacağınız özelikle bakıcının geçmiş tecrübeleri diğer bir deyişle referanslarıdır. Daha önce kaç yaşındaki çocuklar ile ne kadar süre çalıştığı, işten ayrılma sebebi, ailenin size verdiği görüşler, bakıcı hakkında en başta size bayağı bilgi verecektir. Bu nedenle güvenebileceğiniz bir referans size çok yol aldırabilir, ancak unutmamak gerekir ki bir aileye çok iyi gelen bir özellik, sizin aileniz veya bebeğinize uygun olmayabilir. Bir aile çocuklarını çok sık öpen bir bakıcının çok şefkatli olduğunu düşünüp bakıcıya olumlu puan verirken, bu sizi rahatsız edebilecek bir özellik olabilir.

Bakıcınızla ile kurduğunuz ilişki, arada en sevdiğiniz varlık da olsa profesyonel bir ilişkidir. Bu nedenle, her profesyonel ilişki gibi aşağıdaki özelliklerin hem siz hem de bakıcınız tarafından gözetilmesi, aradaki ilişkinin uzun süreli olması konusunda yardımcı olabilir:

Bakıcınızla profesyonel bir ilişki sürdürebilmek için;

*Saygı ve mesafeyi korumak,
*Yapılacak ve yapılmayacak işleri en baştan tanımlamak,
*Kişisel alınganlık ve duygusal kırılmalar göstermemek,
*Giriş çıkış saatlerine karşılıklı özen göstermek,
*Ödemeleri zamanında yapmak,
*Ekstra istenecek işler için de en baştan düzenleme yapmak,
*Nasıl hitap edileceğini en baştan belirlemek,
*Kişisel sınır ve alanlara özen göstermek önemlidir.

Uzman Psikolojik Danışman Seçil Akaygün Cüntay
 
 
 
]]>
Thu, 04 Jan 2018 00:40:09 GMT
<![CDATA[Bir bakıcıda aranan özellikler neler olmalıdır ?]]>

1. Bir bakıcıda aranan özellikler neler olmalıdır?

Sadece çocuk gelişimi açısından baktığımızda bir bakıcıda mutlaka olması gereken en temel özellikler konuşkanlık ve sevecenliktir. Zihinsel gelişim, bir çocuğun ne kadar konuşma duyduğuyla yakından ilişkilidir. O nedenle bütün günü çok az konuşmayla geçiren, sözel iletişimi eksik bir kişi ideal bir bakıcı olamaz. Bu bakımdan bakıcınızın depresif eğilimden uzak, canlı bir kişi olması çok faydalı olacaktır. Sevecenlik derken kastedilen şey ise çocuğunuzla yüz yüze, birebir oyunlar oynamaktan keyif alması; besleme, uyutma gibi günlük rutin aktiviteleri yaparken içten, sıcak ve iletişime açık olması gibi özelliklerdir. Bakıcıyla görüşmeniz sırasında ‘Şöyle olduğunda üzülmüştüm’, ‘Şuna çok sevinmiştim’ ‘Bu olaydan şu şekilde etkilenmiştim’ gibi duygularından bahseden bir kişi olduğunu fark ettiyseniz bu da bir avantaj olacaktır. Günlük etkileşimlerde duygulardan bahsedildiğini duymak çocuk gelişimine büyük katkı sağlar. Çocuğun sağlıklı gelişimi açısından şart olan bu özelliklerin ötesinde elbette ki anne baba olarak sizin kişisel değerleriniz de çok önemlidir. ‘Kontrolü eline alan birini mi yoksa dediklerimizi harfiyen uygulayan birini mi istiyoruz?’ ‘Hijyene verdiği önem ne düzeyde olmalı?’, ‘Güvenlik konusundaki bilgisi ve yaklaşımı nasıl olsun?’ gibi kişisel değerlerinizi de bakıcı seçerken mutlaka işin içine katmalısınız. Kişisel değerleriniz doğrultusunda uygun bakıcının hangi özelliklere sahip olması gerektiğini önceden belirlemek doğru seçimi yapmak için ilk adımdır. Bazen çok sayıda görüşme yapan anne babalar, aradıkları özellikleri görüşmeler sürecinde netleştirdiklerini fark ederler.

 

2. Güvenilebilir bir bakıcı nasıl bulunur? Doğru seçime nasıl karar verilir?

Bakıcıya güvenebilmek için neye ihtiyacınız olduğunu önceden belirleyin: Mesela, çocuk bakımı ve gelişimiyle ilgili bir eğitim almamışsa, bilgisi yoksa nasıl güvenebilirim diye düşünüyor olabilirsiniz. Ya da güvenebilmem için önceden tanıdığım biri olması şart diyor olabilirsiniz. Ya da İstanbul’da sabit bir adresi olmayan bir kişiye güvenmekte zorlanacağınızı düşünüyor ve yabancı bakıcılarla rahat edemeyeceğinizi hissediyor olabilirsiniz. Ya da çok genç birine referansları ne olursa olsun güvenemem diyebilirsiniz. Bakıcıya temel bir güven duygusu duyabilmeniz için gereken şeylerin neler olduğunu belirlemek doğru kararı vermeniz için yardımcı olur.

Güven kriterlerinizi belirledikten sonra referansları kontrol edin ve bakıcının daha önceden çalıştığı kişilere net sorular sorun: ‘Serpil Hanım’ın hangi özelliklerini seviyorsunuz?’, ‘Çocuğunuz Serpil Hanım’la neler yapmaktan hoşlanıyordu?’, ‘Herhangi bir sorun yaşadınız mı ya da Serpil Hanım’ın hoşlanmadığınız bir özelliği var mı?’, ‘Bu problemle nasıl başa çıktınız, Serpil Hanım ne yaptı, siz ne yaptınız?’, ‘Serpil Hanım’ı içtenlikle tavsiye eder misiniz?’ gibi sorular sorabilirsiniz.

 

3. Çocuğun bakıcıya alışma süresinde anne ve bakıcıya düşen görevler nelerdir?

Çocuğun bakıcıya alışma sürecinde en azından birkaç haftalığına çocuğun daha önceden bağ kurduğu ve güvendiği anne, büyükanne ya da eski bakıcı gibi bir kişinin yanlarında bulunması gerekir. Çocuğunuzu bir anda tanımadığı ve alışık olmadığı bakıcıyla yalnız bırakmamalısınız. Çocuğunuzun bakıcıya alışma sürecinde fiziksel olarak yakında bulunun ama biraz da ikinci planda kalmaya gayret gösterin. Örneğin, oyun sırasında siz de çocuğunuz ve bakıcıyla birlikte yerde oturuyor olun ama daha çok konuşan, oyuna eklemeler yapan, etkileşim başlatan bakıcınız olsun. Bu sırada, bakıcıda çocuğun kendisine alışmasını engelleyen bir tavır sezerseniz bakıcıyı uyarma şansınız da olur. Çocuğunuza bakıcıyı sevecen ve olumlu bir tavır içinde tanıştırmak ve sizin de bakıcıyı sevdiğinizi ve güvendiğinizi göstermek çocuğunuz için çok faydalı olur. Alışma sürecinde bakıcının da anlayışlı, yumuşak ve sabırlı olması gerekir. Bakıcı, çocuğun ilk başta olabilecek olumsuz ya da çekingen tavrını kişiselleştirmeden kararlı şekilde çocukla ilişki kurma çabasına devam etmelidir.

4. Bakıcıyla çok zaman geçiren bebek anneden uzaklaşır mı?

Çalışan bir anne olmanıza rağmen çocuğunuza düzenli olarak zaman ayırıyorsanız çocuğunuzun birincil bağ kurduğu yetişkin siz olursunuz. Örneğin, hafta içi günde 2-2,5 saat çocuğunuzla birlikte olma ve hafta sonlarını daha yoğun bir şekilde çocuğunuzla birlikte geçirme fırsatınız oluyorsa bu durum anne-çocuk ilişkisi bakımından sağlıklıdır. Çocukların annelerine olan birincil bağı sürdürürken diğer kişilere de bağ kurabilme kapasitesi vardır. Çocuğunuzun kendisini seven, kendisiyle ilgilenen bir kişiye daha sahip olması yaşamını zenginleştirir ve güvenini arttırır. Çocuğunuz için gün içinde sizden bakıcıya sonra bakıcıdan tekrar size geri dönmesi günlük rutininin keyifli bir parçası olabilir. Eğer bakıcınız çocuğunuza gerektiği şekilde bakma becerisine sahip ve çocuğunuzun yaşamında sürekli bir kişiyse çocuğunuzun onu sevmesine izin vermenin hiçbir sakıncası yoktur.

5 .Anneden ayrılamayan ve bakıcısı ile anlaşamayan çocuğun bakıcıya olan tavrı nasıl değiştirilebilir?

Yeni bir duruma alışmanın bir zaman meselesi olduğunu unutmamalıyız. Eğer bakıcı, çocuğa iyi şekilde bakma ve onunla iyi iletişim kurma becerisine sahip biriyse çocuğunuz önünde sonunda ona alışacak ve sevecektir. Ancak bu alışma sürecinin ne kadar zaman alacağı çocuğun önceki deneyimleri, kaç yaşında olduğu, karakter özellikleri gibi durumlara bağlı olarak değişebilir. Çocuğunuzun bakıcıya olan tavrını olumluya çekmenin birinci adımı sizin bakıcıyı sevmeniz ve desteklemenizdir. Daha sonra çocuğunuz ve bakıcıyı adım adım baş başa bırakmaya gayret göstermelisiniz. Çocuğunuz bakıcıdan hem sevgi görmeli hem de yeri geldiğinde bakıcının kendisine sınır koyduğunu deneyimlemelidir. Bu şekilde aralarında bir güven ilişkisi kurulacaktır. Bakıcı konusunda ebeveyn olarak dikkat etmeniz gereken en önemli şey bakıcının sürekliliğidir. Sık değişen bakıcılar çocuğunuzun hem alışmasını zorlaştırır hem de güven duygusu gelişimine zarar verir.

Psikolog Sinem Olcay
 
 
 
]]>
Thu, 04 Jan 2018 00:36:36 GMT
<![CDATA[Bakıcı Seçiminizde Uzmanına Kulak Verin !]]>

Uzman Psikolojik Danışman Seçil Akaygün Cüntay der ki;

Kafanızda ne kadar hazırlarsanız hazırlayın, bakıcı ile olan görüşme size çok derin bilgiler sağlamayabilir, ancak aşağıdaki noktalar size küçük yollar gösterebilir.

- Görüşmenin işe alımın ilk adımı olduğunu unutmayın. Tavrınız sizinle çalışmaya başlayacağı anla aynı olmalı. Görüşmeyi olumlu ve keyifli bir havada tutun.
- Özgeçmişinden yola çıkarak sorular sorun. Mesela: “Can ve ailesi ile 2 yıl çalışmışsınız, nasıl bir tecrübeydi sizin için?”, “Sizi en çok ne zorlamıştı?” gibi…
- İşinin hangi yönünden keyif aldığını/almadığını sorun.
- Eğer ile başlayan sorulara ağırlık verin: “Eğer kızımız size isim takarsa ne yaparsınız?, ne yapmayı uygun bulursunuz?” gibi…
- Diğer aile ile iş birliklerinin neden sona erdiğini sorun.
- Sigara ve alkol kullanıp kullanmadığı hakkında mutlaka bilgilenin.
- Kendi beklentinizin ne olduğundan bahsedin, uygun olup olmadığını sorun, gerekirse iyice netleştirin.

 

Bakıcı adayı ile görüşürken;

  • Bakıcının ses tonu, duruşu
  • Yüz ifadesi,
  • Sorulara cevap verirken gösterdiği heves,
  • Mutlu ve enerjik mi? Sakin ve çok mu sessiz olduğu,
  • Yüzünüze bakarak mı konuşuyor, yoksa çok mu mesafeli olduğu,
  • Sohbet sırasında rahat mı gergin mi olduğu gibi noktalar da ilişki kurma biçimi ve sahip olduğu özellikler hakkında bilgi verebilir.

Bakıcınız İşe Başlamadan Önce :

Yaptığınız görüşmelerin ardından bakıcınıza karar verdiniz. Peki işe başlamadan önce hangi noktaları aydınlatmak önemlidir?

  • Öncelikle evinizin, varsa genel ve uyulmasını beklediğiniz kurallarınızı anlatın. Siz zaten sürekli bu düzenlemelere uyduğunuz için bazen atladığınız noktalar olabilir, ancak bu noktaları en baştan çizerseniz uyum sağlamak o kadar kolaylaşacaktır.
  • Eve ayakkabı ile girmemek, dış kapıyı kilitli tutmak, sabah mutlaka evi havalandırmak gibi.
  • Bakıcınızın görev tanımlarını iyi yapın. Bebeğinizin günlük düzeni, olmasını istediğiniz düzenlemeler, sağlığı, varsa alerjileri gibi özel durumları, ilaçları hakkında bilgi vermeyi unutmayın.
  • Bazı özel durumlarda yemek yapma, ütü gibi talepleriniz olacaksa, bunları mutlaka önceden konuşun ve bebeğin öncelik olduğunu netleştirin.
  • Mutlaka iki tarafın da haklarını koruyan bir anlaşma yapın. Giriş çıkış saatleri ücret politikası, ücret artışı, bayram tatilleri, izinler, işi bırakma, acil durumlar gibi konuları netleştirin.
  • Varsa onun sizden olan taleplerini dinleyin, üzerinde anlaşmaya varabileceklerinizi değerlendirin.
  • Çocuğunuza uyguladığınız temel eğitim ve disiplin uygulamalarından bahsedin. Kural, düzenlemelerinizi anlatın.

İşbirliğiniz ilerledikçe yeni düzenlemeler yapmak gerekebilir. Dilerseniz, en başlarda ayda bir kere bir araya gelip her şeyin nasıl gittiği hakkında fikirlerinizi paylaşabilirsiniz.

 
 
 
 
 
]]>
Thu, 04 Jan 2018 00:31:07 GMT
<![CDATA[Anne Sütünün bebeğe sağladığı yararlar]]> Sağlıklı bir gelişim sağlar : İlk 6 ayında anne sütü, bebeğin D vitamini dışındaki tüm gereksinimlerini karşılar. Kolay sindirilen ve içeriği kana kolay geçen anne sütünün içerisinde bebeğin gelişimi için gerekli olan yağ asitleri yoğun bir şekilde bulunur. İçerdiği mineraller de bağırsaklardan kolay emilir. Özellikle A ve C vitamininden zengin anne sütü içerdiği laktoz sayesinde kalsiyum emilimi artar.

İlk süt enfeksiyonlardan korur : Kolostrum doğumdan sonraki ilk 72 saat içinde salgılanan süttür, Antikor içeriği oldukça yüksektir. Bu, bebeği enfeksiyonlardan korur ve bağışıklık sisteminin gelişimini hızlandırır. Özellikle üsye ve ishal sıklığını azaltır.

Obezite riskini azaltır : Anne sütü bebek için doğal sakinleştiricidir. Her zaman sterildir ve bebeğin ileri yaşlardaki obezite riskini azaltır.

Kolik daha az görünür : Anne sütü alan bebekler daha az kolik sorunu yaşar. Ayrıca diş, çene ve ağız gelişimine ait bozukluklara da daha az rastlanır.

Metabolik ve kronik hastalıkları engeller : Egzama, astım, Tip 1 diyabet ,Multipl Skleroz, çölyak, ülseratif kolit,lenfoma ve bazı kanser türleri bebekken anne sütü ile beslenenlerde daha az görülür.

Zekayı geliştirir : ABD’ de yapılan son araştırmalara göre emzirilen bebekler daha zeki ve yetenekli olur.Kaynak : Acıbadem Hayat

 

]]>
Tue, 02 Jan 2018 13:28:20 GMT
<![CDATA[Anne Sütünün Mucizeleri]]> Anne olmak başlı başına mucize bir olaydır. Milyonlarca insanın başına gelmesine rağmen bu derece mucize olmasını sağlayan şey ise vücudun anne ve bebek için geçirdiği mükemmel değişimlerdir. Bu mucizenin bir diğer parçası da anne sütü… İçeriğinden, korumasına her türlü gerekliliği yerine getiren anne sütünün mucizelerine gelin birlikte bakalım.

Tamamen bebeğe özel bir süttür

Anne sütün diğer hiç bir canlının sütünde bulunmayan ve yapay olarak üretilemeyecek 100’den fazla bileşen bulunur. Emzirme süreci boyunca bu süt bebeğin ihtiyaçlarına göre şekil değiştirir ve tamamen bebeği en iyi şekilde beslemek üzerine yeniden yapılanır. Yani birinci aydaki ve yedinci aydaki anne sütü birbirinden farklıdır.

İç organları yormaz

Anne sütünde inek sütüne göre daha az tuz ve protein bulunur. Bu sayede yeni doğmuş bebeğin böbreklerinin süzme kapasitesine uygun bir beslenme süreci gerçekleşir. Anne sütü bebeğin böbreklerini yormaz.

Sindirimi kolaydır

Bebekler doğduklarında bağırsak floraları henüz gelişimini tamamlamamıştır. Bu nedenle bebeklerde gaz ve dışkılama problemleri sık görülür. Ancak anne sütüyle beslenen bebeklerde bu gibi şikâyetler daha az görülür.

Kansızlığı önler

Anne sütündeki kalsiyum ve demir inek sütü ve mamalara göre çok daha iyi emilir. Bu nedenle anne sütüyle beslenen bebeklerde demir eksikliği ve kansızlık çok daha az görülmektedir.

Alerjiden korur

İlk 6 aylık dönemde anne sütüyle beslenen bebeklerin, beslenmeyenlere oranla gıda alerjisine yakalanma riski çok daha düşüktür. Anne sütüyle beslenen bebekler alerjenlere karşı dirençlidir.

Anneyle bebeği birbirine bağlar

Anne, sütü verirken bebeğiyle arasında özel bir bağ kurulur. Annenin kimyası değişir ve bebeğiyle arasındaki bağı kuvvetlendiren bazı hormonları salgılar. Aynı şekilde bu bebeğin kendini güvende hissetmesi ve ileride güçlü bir psikolojiye sahip olması için önemlidir.

Bağışıklığı güçlendirir

Tabii anne sütünün en önemli etkilerinden biri de bağışıklığı güçlendirmesidir. Anne sütü koruyucu antikorları bebeğe taşır ve kulak iltihabı, soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı bebekleri korur.

Kaynak : Hürriyet

]]>
Tue, 02 Jan 2018 13:18:19 GMT
<![CDATA[Anne Sütü en değerli ilaç ]]> Anne sütü bebek için en sağlıklı besin kaynağıdır. Çocuk ve anne arasında ki en güçlü bağdır. Liv Hospital Yeni Doğan Çocuk Hastalıkları Uzm. Dr. Pınar Boncuk Dayanıklı anne sütünün yararları hakkında merak edilen bütün soruları yanıtlıyor.

Anne sütünün anneye ve bebeğe faydaları nelerdir?
Anne sütü sadece bir besin maddesi değildir. Anne sütü damarlarda dolaşan kan gibi oldukça kompleks, yaşayan bir sıvıdır ve mikroplarla savaşan ve sağlığı destekleyen özellikleri bulunur. Bu özellikleri anne sütünün bebekleri her türlü enfeksiyondan korumasına yardım eder. Bir damla sütte yaklaşık 1 milyon beyaz küre vardır. Makrofaj denen bu hücreler mikropları etkisiz hale getirirler. Sütte ayrıca Immunglobulin A denen ve bebeklerin bağırsaklarını kaplayarak mikropların kana sızmasını ve alerjik reaksiyon gelişmesini engelleyen önemli maddeler vardır. İlk günlerde salgılanan kolostrum özellikle fazla miktarda IgA içerir. Erken dönemde mikrop ve yabancı hücrelerden koruma sağlar. Kolostrumda olgun sütten daha fazla lökosit ve enfeksiyondan koruyucu maddeler vardır. Anne sütü, hem bebeğin hem de annenin, fiziksel ve ruhsal gelişimini etkiler. Bebekte enfeksiyon riski azalır. Anne sütüyle beslenen bebekler genellikle aşırı kilolu olmazlar. Bu da ileri yaşlarda obezite riskini azaltan bir faktördür. Anne emzirirken salgılanan oksitosin hormonu aslında mutluluk hormonudur! Aynı zamanda annenin doğum öncesi haline dönmesini kolaylaştırır, hem rahim toparlanması, hem de alınan kiloların verilmesini kolaylaştırma açısından...
Anne sütünü ne şekilde saklamak gerekir?
Anne sütü bazen bebeğin ihtiyacından daha fazla geliyordur veya anne çalışmaya başladığı için sütünü sağmalıdır. Böyle sağılmış olan süt özel süt saklama poşetleri veya kaplarında saklanabilir. Anne sütü oda sıcaklığında 3 saat, buzdolabında 3 gün (2-8 derece), buzdolabının buzluğunda 3 ay (-20 derece), derin dondurucuda ise 6 ay (-70 derece) bekleyebilir. Dondurulan süt poşetleri, oda sıcaklığında bekletilerek buzu çözülür. Çözülen süt, sıcak su dolu bir kabın içerisinde (ben-mari) bekletilerek ısıtılır. Süt kaynatılmaz! Sütün protein yapısının bozulmaması için asla tekrar dondurulmaması gerekir.
Kaç yaşına kadar emzirmek gerekli? Aslında bu biraz da anne ve bebeğin ortak alması gereken bir karar! Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF ve Amerikan Pediatri Akademisi gibi kurumlar bebeklerin doğumdan itibaren ilk altı ay boyunca sadece anne sütü ile beslenmesini, 6 aydan sonra uygun ek gıdalar eşliğinde en az 1 yaşına kadar devam edilmesini öneriyor. 1 yaşından öte emziren anneler de var, 6 ayda sütü kesenler de. Eğer bebek ve anne istekliyse, emzirme 2 yaşına kadar da devam edebilir ancak en erken ne zaman kesebilirim diye soran annelere genellikle yanıtımız 1 yaş oluyor.

Prematüre bebekler için anne sütünün faydaları nelerdir? Prematüre bebeklerin savunması daha az olduğundan, ilk günlerde genel durumları elverdiği takdirde kolostrum almaları son derece önemlidir. Anne sütünü prematüre bebeklerde sadece beslemek ve kilo aldırmak için değil, adeta bir ilaç olarak kullanılır. Özellikle 1500 gram altında doğan bebeklerin henüz olgunlaşmamış, emilim yüzeyi gereken özelliklere kavuşmamış bağırsakları anne sütüyle olgunlaşır ve hareketlenir. Bağırsak duvarının kuvvetlenerek mikroplara karşı direnç kazanması anne sütünün sayesinde gerçekleşir. Anne sütü içerdiği uzun zincirli yağ asitleriyle bebeğin göz ve beyin gelişimini de olumlu etkiler. İleri birçok ülkede 1500 gram altındaki bebeklere kendi annelerinin sütü yoksa bağışlanmış donör sütler verilir. Erken doğum yapan annelerin bulunduğu hastanelerde süt sağma işlemine erken başlayıp düzenli devam etmek ve anneyi evde de bunu yapmak için eğitmek çok ama çok önemli bir konu. Süt sağmak anneyi bebeğine daha yakın hissettirerek psikolojik olarak desteklediği gibi, bebeğin sağlığında da çok önemli farklar yaratır. Premature bebeklerde de 33-34 haftadan itibaren emme refleksi kuvvetlenir ve emzirilmeleri mümkündür.

İdeal emzirme süresi ve sıklığı nedir? Süt üretimini artırmak için üretilen sütün tamamını kullanmak yani depoyu boşaltmak gereklidir. Sık ve doğru emzirmek önemlidir. Bebeğin emme isteksizliği veya becerisinin azlığı veya memeyi tam olarak boşaltamaması beklenen süt artışını geciktirir. Emzirme sıklığı günde 8-12 kez olabilir ve olmalıdır. Bebek ilk haftalarda 3 saatten fazla uyumamalı ve istedikçe emzirilmelidir ki süt üretimi artsın. Emzirme İlk günlerde 30-40 dakika sürebilir ancak bebek ustalaştıkça ve emmesi kuvvetlendikçe bu süre 5 dakikaya inebilir. Daha az emzirme genellikle süt üretiminde beklenen artışı engeller.

Sütün kalitesi için özellikle hangi besinler tüketilmelidir? Çeşitli kültürlerde farklı besinlerden faydalanılır. Ülkemizde, pirinç, tahin, boza (malt içerdiği için), dereotu, ısırgan otu, rezene gibi besinlerin adı geçer. Genelde bitki çayları sakinleştirici ve diüretik etkileriyle süt salınımını bir ölçüde arttırabilir. Tahıllardan elde edilen içeceklerin de birçok toplumda yeri vardır.  Suda bekletilmiş arpaya rezene ekleyerek yapılan içecekler, yulaf, genelde işe yarar. Bu yüzden de alkolsüz bira ya da malt içeceklerin adı geçer. Çeşitli bitkiler, süt artırımında etkili olabilir. Ancak bitkiler ilaçlar gibi dozu ve yan etkileri bilinen maddeler değildir. Bitkilerin nasıl elde edildiği, hangi kısımlarının paketlendiği, ne kadar sürede etkisini yitirdiği gibi birçok değişken konu, bitkilerin standart olarak önerilmesini güçleştirmekte! Bazı bitkiler fazla miktarlarda da alınsa oldukça güvenliyken, bazı bitkilerin yan etkileri ortaya çıkabilir. Alfalfa, anason, rezene, ısırgan otu, shatavari, deve dikeni gibi bitkiler bu etkileriyle bilinen bitkilerdir.

Anne sütünün tek başına yeterli olup olmadığı nasıl anlaşılır? Ne gibi durumlarda ek besinle desteklenmeli? Bebeğin yeterli beslendiğinin en net göstergesi kilosunu ölçmektir. Bunun yanı sıra, aktif olarak emmesi, yutkunması, ağız kenarında süt görülmesi, memenin dolu başlayıp boşalması gibi bulgular da bebeğin süt aldığının göstergeleridir. Karnı doyan bebek genellikle 1.5-2 saat rahat uyur ve yine istekli bir şekilde uyanır. Emdiği kadar bez ıslatır ve hatta her bezinde kaka da olabilir. 1 ayın sonunda kaka sıklığı da azalır ama zaten o zamana dek birkaç kez tartılmış ve beslenmenin ne yönde gittiği anlaşılmış olur. Yeterli beslenen bebekler İlk ay 750-1000 gram almış olur. 3. Aydan sonra ayda 700-800 gram beklenir.

Emzirmede sık yapılan hatalar nedir? Emzirmeye başlarken bebeğin memeyi doğru aldığından emin olmak gerekir. Bebek kendi sebepleriyle veya memenin anatomik özelliklerinden ötürürü areola denen esmer bölgeyi ağzına tam alamıyor ve memeyi sağamıyorsa, yeterli süt alamaz, bir de meme ucunu tahriş ederek zarar verir. Bu durumda anne meme acısından emziremez duruma gelir, bebek ise aç kaldığı için ya devamlı ağlar ya da halsiz düşüp uykudan uykuya geçer ve kilo kaybeder. Meme acıyorsa mutlaka bir problem vardır, bunu doktor veya emzirme uzmanıyla çözmek gerekir. Bebek ağlıyor diye emzirmenin peşinden lüzumsuz verilen mama, mideyi dolduracağı için bebeğin emme isteğini baltalar ve giderek süt yapımının da azalmasına neden olur. Mama vermek, doktora sorulmadan, emzirme dikkatli gözlenmeden ve değerlendirilmeden alınacak bir karar değildir. İşe başlamak emzirmeyi bitirmemelidir. Kısa süre öncesinde yapılacak bir plan, süt sağma ve emzirme sıralarının belirlenmesi hem bebeği hem de anneyi mutlu kılacak bir çözüm getirebilir. Emzirirken evde olmak şüphesiz en rahat ve emzirmeyi en uzun soluklu yapan etkenlerdir ama günümüz şartlarında birçok anne çalıştığı halde emzirmeyi de devam ettirebilir.
Kaynak, Milliyet gazetesi

 
]]>
Tue, 02 Jan 2018 13:08:10 GMT
<![CDATA[Anne sütünü artırmanın 10 kolay yolu]]> Emziren annelerin korkulu rüyası sütlerinin kesilmesi veya verdikleri süt miktarının bebeklerinin gelişimine yetmeyecek olmasıdır. Diyetisyen ve Yaşam Koçu Gizem Şeber’den sütü arttırmanın 10 kolay yolu ve özel çorba tarifi…
 
Sıvı tüketiminizi arttırınSüt üretiminin yeterli olmasında en önemli koşul, annenin tükettiği sıvı miktarıdır. Günde 3-3,5 litre sıvı tüketiminin süt miktarını arttırmakta ciddi rol oynadığı uzun zamandan beri bilinmektedir. Yeterli su tüketemeyen anneler; suyun yanı sıra şekersiz bitki çayları, ayran, çorba ve şekersiz meyve kompostoları tüketerek sıvı tüketimlerini arttırabilirler. 
Zayıflama diyeti yapmayın: Emzirme döneminin ilk altı ayında yapılan zayıflama diyetlerinin süt üretimini ciddi anlamda azalttığı bilinen bir gerçek. Bu nedenle emziren annelerin bebek ek besinlere geçene kadar zayıflama diyeti yapmaması önerilir. İlk altı ay sadece yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat edilmelidir. Bebek ek besinlere başladıktan sonra bir uzman yardımı ile zayıflama süreci başlatılabilir. 
 
Karbonhidrat tüketiminizi kesmeyinEmzirme döneminde yapılan en büyük yanlışlardan biri zayıflamak adına karbonhidrat tüketiminin tamamen kesilmesidir. Emziren annenin beslenmesinde mutlaka ekmek, pilav, makarna ve meyve gibi karbonhidrat kaynakları yer almalıdır. Şekerli besinlerin süt yaptığına inanılması bir şehir efsanesinden öte değildir. Yapılan bilimsel araştırmalar, şekerli besinlerin süt verimini arttırmadığını ortaya koydu. Beyaz şeker yerine kaliteli karbonhidrat kaynakları olan tam tahıllı ürünler tercih edilmelidir. 
 
Rezenenin gücünden faydalanın: Yapılan bilimsel araştırmalar; rezene tohumunun ve rezene çayının süt miktarını arttırmakta yararlı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Rezenenin aşırı tüketiminin ise süt üretimini tamamen durdurabileceği de biliniyor. Rezeneyi sadece çay olarak tüketmek zorunda değilsiniz. Suda haşlayarak veya az yağda çevirerek de tüketmeniz mümkün. 
 
Yulaf ezmesi tüketin: Günde 1 kase yulaf ezmesi tüketiminin süt üretimini destekleyebileceği düşünülse de, bu etkisi tam olarak kanıtlanmamıştır. Bilimsel araştırmalar devam ediyor. 
 
Fesleğenin etkisini unutmayın: Fesleğen bitkisinin de düzenli kullanımda anne sütünü arttırabileceği bilinir. Yemeklerinizde fesleğene daha çok yer açın. 
 
Yeşillere daha çok yer açın: Koyu yeşil yapraklı sebzelerin anne sütünü arttırmaya yardımcı olduğu bilinmektedir. Salatalarınızda roka, maydanoz gibi yeşilliklere yer açabilir. Semizotu, ıspanak ve pazı gibi sebzeleri de haşlayarak, sebze yemeği şeklinde veya az yağda çok öldürmeden kavurarak tüketebilirsiniz. 
 
Turuncuları sofranıza alın: Havuç, bal kabağı, kavun gibi turuncu renkte olan ve beta karotenden zengin olan sebzeler süt üretimini arttırmaya yardımcıdır. Havuç ve bal kabağını; çorbalarınızda, yemeklerinizde ve tatlılarınızda kullanabilirsiniz. 
Protein olmadan olmaz: Sütün ana yapısında da yer alan protein, süt veren annelerin beslenmesinde yer alması gereken bir kaynaktır. Emziren anneler, her gün düzenli olarak süt, yoğurt, ayran, peynir, yumurta, et, tavuk, balık gibi kaliteli protein kaynaklarını tüketmelidirler. 
 
Arpa MucizesiÜlkemizde daha çok alkolsüz bira veya malt içecek olarak tercih edilen, arpa ile hazırlanmış yiyeceklerin veya çimlenmiş arpa suyunun, anne sütünün verimliliğini ciddi anlamda arttırdığı gözlenmiştir. Ülkemiz için yeni bir kavram olsa da, birçok ülkeden uzun zamandır anne sütünü arttırmak için kullanılan bir tahıldır. 
 
EMZİREN ANNELERE SÜTLERİNİ ARTTIRACAK SÜPER ÇORBA
Malzemeler: 
100 gram dana biftek 
1 çay bardağı dolusu arpa
2 yemek kaşığı zeytinyağı
1 orta boy soğan
3 orta boy domates
2 orta boy havuç
4 su bardağı su
1 silme çay kaşığı karabiber
1 silme çay kaşığı tuz
½ çay bardağı ince kıyılmış fesleğen
 
Yapılışı: Suda bifteği haşlayınız. Bifteğin haşlanmasına yakın arpayı ilave ediniz. Biftek haşlandıktan sonra, bifteği sudan alınız, ince şeritler halinde doğrayınız. Tekrar et suyunun içine ekleyiniz. Havuçları soyunuz, küp küp doğrayınız. Domatesleri soyunuz, çekirdeklerini ayırarak rendeleyiniz. Soğanı soyunuz, rendeleyiniz. Bir yemek kaşığı zeytinyağında yakmadan rendelenmiş malzemeleri ve fesleğeni hafifçe çeviriniz. Bütün malzemeleri suyun içerisine ilave ediniz. Sebzeler yumuşayıncaya kadar 20 dakika orta ateşte pişiriniz. Taneli olarak veya blendarden geçirerek süzülmüş olarak tüketebilirsiniz.
Afiyet olsun. 
 
 
 
]]>
Tue, 02 Jan 2018 13:01:53 GMT
<![CDATA[Bakıcı Seçerken Önemli Olan Etmenler]]> Bakıcınızı seçerken topladığınız tüm verileri bir arada değerlendireceğiniz zaman içgüdülerinizi ve sezgilerinizi de hesaba katabilirsiniz, ancak bundan önce dikkat etmeniz gereken ve bebeğiniz için önemli olan özellikleri bilmek, seçim sürecinde size yardımcı olabilir.

Fiziksel Özellikler

Bakım veren kişinin temizlik kurallarına uygun olması, hijyene özen göstermesi, giyimini çocukla kuracağı ilişkide rahat hareket etmesi kuralına göre ayarlaması, ancak tüm bunların yanında da aşırı süs ve aksesuardan kaçınması gereklidir. Bebeğin yutmasına neden olacak küpeler, uzun ve dağınık saçlar, uzun tırnaklar, uzun etek veya hareketi zorlaştıran kıyafetler, bebeğe bakım veren her kişi için zorluk yaratabilecek noktalardır. İlk görüşme belki iş görüşmesi olarak düşünüldüğünde daha farklı bir izlenim bırakabilir, ancak bakım süreci başladığında önceliğin çocuğunuz olduğu unutulmamalıdır.

Kişisel Özellikler

Bakım verecek kişinin sevgi dolu, ilgili, çocuğunuzun ihtiyaçlarını doğru yorumlayabilen bir kişi olması oldukça önemlidir. Bunların yanında sabırlı olmak ise, bebekle kurulacak ilişkide büyük yer tutar. Ağlayan, altını ıslatan, mama yememek için ısrar eden veya sebebi anlaşılmaz biçimde huysuzluk yapan bir bebekle ilişkiyi devam ettirebilmenin ve yetkin kalabilmenin en önemli anahtarı sabırlı olmaktır. Sabırlı, sevgi dolu, ilgi verebilen, bebeğin verdiği sinyalleri iyi değerlendirebilen bir bakıcı çok kapsamlı bir eğitime sahip olmasa da bebekle kurduğu kaliteli ilişki ile bebeği gelişimini destekleyecektir.

Temel özelliklerin yanı sıra;

  • İyimser bir bakış açısına sahip olmak
  • Soğukkanlı olmak
  • Temel ilk yardım bilgisine sahip olmak
  • Ses tonu ve beden dilini çocuğun gelişimine uygun kullanmak,
  • Yaptığı işi sevmek de bakıcının bebekle olan ilişkisinin kalitesini yükseltecek özelliklerdir.

Profesyonel Özellikler ve Geçmiş Tecrübeler

Bakıcı adayınızı ararken ister var olan bakıcı ajansları ile çalışın, ister kendiniz bulmak için uğraşın ilk bakacağınız özelikle bakıcının geçmiş tecrübeleri diğer bir deyişle referanslarıdır. Daha önce kaç yaşındaki çocuklar ile ne kadar süre çalıştığı, işten ayrılma sebebi, ailenin size verdiği görüşler, bakıcı hakkında en başta size bayağı bilgi verecektir. Bu nedenle güvenebileceğiniz bir referans size çok yol aldırabilir, ancak unutmamak gerekir ki bir aileye çok iyi gelen bir özellik, sizin aileniz veya bebeğinize uygun olmayabilir. Bir aile çocuklarını çok sık öpen bir bakıcının çok şefkatli olduğunu düşünüp bakıcıya olumlu puan verirken, bu sizi rahatsız edebilecek bir özellik olabilir.

Bakıcınızla ile kurduğunuz ilişki, arada en sevdiğiniz varlık da olsa profesyonel bir ilişkidir. Bu nedenle, her profesyonel ilişki gibi aşağıdaki özelliklerin hem siz hem de bakıcınız tarafından gözetilmesi, aradaki ilişkinin uzun süreli olması konusunda yardımcı olabilir:

Bakıcınızla profesyonel bir ilişki sürdürebilmek için;

*Saygı ve mesafeyi korumak,
*Yapılacak ve yapılmayacak işleri en baştan tanımlamak,
*Kişisel alınganlık ve duygusal kırılmalar göstermemek,
*Giriş çıkış saatlerine karşılıklı özen göstermek,
*Ödemeleri zamanında yapmak,
*Ekstra istenecek işler için de en baştan düzenleme yapmak,
*Nasıl hitap edileceğini en baştan belirlemek,
*Kişisel sınır ve alanlara özen göstermek önemlidir.

Kaynak : Uzman Psikolojik Danışman Seçil Akaygün Cüntay
 
 
 
]]>
Tue, 02 Jan 2018 12:48:19 GMT
<![CDATA[Evde çalışan gündelikçiler için sigorta mecburiyeti başladı.]]> Evde çalışan gündelikçiler için sigorta mecburiyeti başladı. Sosyal Güvenlik Kurumu ev işlerinde çalışanların, sigortalılığını kolaylaştıran sistemi hayata geçirdi.

Artık evde daimi ya da zaman zaman çalışan tüm gündelikçi, temizlikçi ve ev işlerini yardımcı kadınlar için sigortalı hayat başladı.
1 Nisan'da (dün) Resmi Gazete'de yayımlanan tebliğe göre, artık ev işlerinde çalışan kadınlar tek bir bildirimle sigortalı olabilecek.
Kadın (Erkek de olabilir) bir ay içinde 10 günden fazla çalışırsa sigorta primlerini işveren ödeyecek; 10 günden az çalışıyorsa ise işverenin yükümlülüğü iş kazası ve meslek sigortası yaptırmakla sınırlı kalacak.
Çalışan isterse kendi sigorta primini kendisi yatıracak.
Tebliğe göre, işveren "Ev hizmetlerinde 10 gün ve daha fazla çalıştırılacaklara ilişkin bildirgeyi" doldurup sigortalı ile birlikte imzalayacak. Sonrasında ise sosyal güvenlik il müdürlükleri veya sosyal güvenlik merkezine başvuruda bulunacak. Başvuru işverenin vekalet verdiği kişiler üzerinden de yapılabilecek.

BİR KEREYE 'MAHSUS DAMGA VERGİSİ' VAR
-Prim sigortalıya ödenen brüt ücrete göre belirlenecek ve yüzde 34.5 olacak.

-Primler işveren tarafından ödenecek. Ancak burada belirlenen ücretin, her yıl yeniden belirlenen prime esas kazancın alt ve üst sınırı arasında olması zorunluluğu aranacak.

-Primler, çalıştırılan ayı takip eden ayın sonuna kadar kuruma ödenecek. İlk prim ödemesi sırasında bir defaya mahsus olarak işverenden Damga Vergisi tahsis edilecek. Evde çalışılan gün sayısında değişiklik olması durumunda işverenin bunu kuruma bildirmesi gerekecek.

-10 gün ve daha fazla süreyle ev hizmetinde çalışan sigortalılar, aynı anda bir veya birden fazla işveren yanında sigortalı olabilecekler.

-Yaşlılık ve emeklilik aylığı alanlar da bu kapsamda sigortalı çalıştırılabilecek. Bildirgenin yasal süresinde verilmemesi halinde işverene asgari ücret tutarında ceza kesilecek. İşten ayrılmada da bildirim yapma zorunluluğu işverende olacak.

-Bu kapsamda sigortalı olanlar, son 1 yıl içinde toplam 30 gün Genel Sağlık Sigortası primi yatırıldıysa Genel Sağlık Sigortası yardımlarından yararalanabilecek.

-Yabancı uyruklu sigortalılar da, bu tebliğ kapsamında çalıştırılabilecektir. Böyle bir durumda işverenin bildirge ile birlikte müracaatında, ilgili kişinin çalışma iznini de eklemesi gerekecek.

İNTERNETTEN BAŞVURU KOLAYLIĞI
Ev hizmetlerinde 10 günden az sigortalı çalışanlar için işveren sadece iş kazası ve meslek hastalığı sigortası yaptıracak. Bunun için evinde çalıştırdığı her gün için, prime esas günlük kazanç alt sınırının (40 TL) yüzde 2'si oranında iş kazası ve meslek hastalığı primi ödeyecek. 10 günden az çalışılan süreler birbirini takip eden günler olabileceği gibi ayın farklı günleri de olabilecek.
Bildirim, "Ev Hizmetlerinde 10 Günden Az Sigortalı Çalıştırılacaklara İlişkin Başvuru Formu" ile yapılacak ve internet üzerinden de başvuru kolaylığı olacak. İnternetten işverenin www.turkiye.gov.tr adresinin "e-hizmetler" menüsünün altında bulunan "Ev Hizmetleri" kısmını seçmesi yeterli olacak.

]]>
Tue, 14 Mar 2017 14:18:52 GMT